Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 16, 2024

Ülkeyi Teslim Edeceğin İnsanların Yüzüne Tükürme

Ünlü düşünce adamı İbn-i Haldun’a göre devletleri zaten ancak aşiretler kurar, aşiretlerin kurduğu hanedan devletlerini de ancak bir fırsatını bulup güçlenen başka bir aşiret yıkabilirdi. Türk devletleri bunun en bariz örneğiydi. Güçlü devletlerin olduğu zamanlarda güçlü beylikler ve devleti ele geçirebilecek güçlü beyler de vardı.

Hemen her bünye kendisini tehdit eden bazı şeyleri barındırır. Kendisini tehdit eden bu türden şeylerden arındıracak hale getirilme konusunda bünye fazla zorlanırsa bünyenin kendisi de bizzat zarar görür.

Toprak müsait değilse o topraktan ne ürün alınabilir ne de o toprakta yabani nebatat biter. Çölün en çöl olduğu yerde ne bal arısı vardır ne de eşek arısı, ne meyve yetişir ne de karaçalı. Dünyanın belki de en verimli toprakları Hindistan’dadır ama dünyanın en zehirli yılanları da oradadır. 

Gelelim toplumsal hayata… Bir çölde vahalar varsa ve bu vahalar da küçük küçükse bu çölde bir devlet kolay kolay vücut bulmaz, olsa olsa her bir vahada bir aşiret otoritesi (beylik) oluşur.

Aşiret yapıları ve aşiret beylikleri tarihte büyük devlet yapılarında da mutlaka vardı, hatta en güçlü aşiret yapıları en güçlü devletlerde görülürdü. Bu aşiretlerden birinin diğerlerinden çok daha güçlü hale gelip diğerlerini kontrol altına aldığı yerlerde de devletlerin en güçlüleri ortaya çıkardı.

Ünlü düşünce adamı İbn-i Haldun’a göre devletleri zaten ancak aşiretler kurar, aşiretlerin kurduğu hanedan devletlerini de ancak bir fırsatını bulup güçlenen başka bir aşiret yıkabilirdi. Türk devletleri bunun en bariz örneğiydi. Güçlü devletlerin olduğu zamanlarda güçlü beylikler ve devleti ele geçirebilecek güçlü beyler de vardı.

Hakan bir bakıma diğer beyleri hükmü altına almış en büyük beydi. Hatta “Adam gibi bey, başkasının tahakkümüne gönüllü rıza göstermez, kendi devletini kurmak için fırsat kollar” gibi çok güçlü bir anlayış da vardı. Bu anlayış hakanın otoritesi için yani devlet için elbette bir tehlike teşkil ederdi ama bu anlayış, bir hanedan yıkılırken onun yerine başka bir hanedanın kurulması suretiyle toplumun birlik bütünlüğünün devamını, o halkın güçlü bir otoriteden mahrum kalmamasını da garanti ederdi.

Bir hanedan devleti bazen iyice zayıflarken diğeri aniden güçlenir ve toplumun birlik-bütünlüğü de sarsılmaksızın devlet gücü bir hanedan devletinden diğerine geçerdi. Gücün Karaman Beyliği’nden Osmanlı Beyliği’ne geçişi bunun en iyi örneklerinden biriydi.

Bazen de devleti ele geçirmek isteyen beyler, güçleri henüz mevcut hanedanı kolayca devirecek seviyeye ulaşmadan harekete geçerler ve birbirine tahakküm edemeyen, uzun süre birbirleriyle çatışan iki-üç tane, hatta bazen, Anadolu Selçuklu sonrasında olduğu gibi, çok sayıda beyliğin ortaya çıktığı görülür, toplum uzunca bir süre birbiriyle çatışmaktan zayıf düşerdi. Hatta bu tür paramparça olmalar bazen bir hayra bile vesile olur, Osmanlı örneğinde olduğu gibi, daha sonra güçlü bir devletin doğmasına yol bile açabilirdi.

Hanedan devletleri bazen aşiretleri dağıtmak, onları sürgüne göndermek, maddi güç kazananların mallarını müsadere etmek, başarılarıyla kahramanlaşmış askerleri ve bürokratları bir kulp takıp cezalandırmak, kendi hanedanlarından olan kardeş ve yeğenleri öldürmek gibi yollarla kendilerini yıkabilecek bütün güç odaklarını yok etmek isterken toplumun hayat damarlarını da kuruturlar ve potansiyel rakiplerini yok etmek isterken devletin para ve asker kaynaklarını da yok ederlerdi.

Hükümdarın kendini hiç korumaması durumunda da elbette otorite zaafa uğrayabilirdi ama bu hususta aşırı gidildiğinde de toplum temelden sarsılabilirdi. Osmanlıda sermayedar bir sınıfın oluşamamasının sebebinin çok sık yapılan müsadereler olduğu iddiasını da yabana atmamak lazım doğrusu.

Demokratik Devlet Yapısında İktidarın El Değiştirmesi

Günümüzün modern toplumlarında güçlü devletlerin oluşumu için artık tabii ki aşiretlere ihtiyaç yok. Günümüzün güçlü devletlerinin vücut bulması güçlü şirketlerin, güçlü eğitim kurumlarının, iktidar için yarışırken engellenmeyen ve halkın teveccühüne mazhar olduğunda ülkeyi yönetme kabiliyetine haiz güçlü kadrolara sahip siyasi partilerin ve düşünce hayatının güçlü olmasını sağlayan sivil toplum örgütlerinin mevcudiyetiyle mümkündür.

Serbestliğin bu derecesinden bazı yıkıcı oluşumların da vücut bulacağı bir hakikattir ama bazı yıkıcı oluşumlar meydana gelmesin diye ortamı aşırı steril hale getirmek zaruri yapılanmalara da fırsat vermez.

Bu yapıdaki bir toplumda da halkın seçtiği hükümetlerin ömrü olsa olsa 20 yıl gibi bir şey olur. Her iktidar bir gün seçim kaybedeceğini bilmeli ve muhalefeti baskılamak yerine muhalefetin ülkeyi idare edebilecek olgunluğa kavuşmasını zorlaştıran bütün engelleri yok etmelidir. Bir iktidarın yapabileceği en tehlikeli şeylerden biri de iktidara namzet muhalif partilerin ülkeyi yönetme becerisi kazanmalarına engel olmaya çalışmaktır.    

Gelelim günümüzün demokratik devlet yapısında iktidarın el değiştirmesine… İktidarın seçimle el değiştirmesi, günümüzün bazı olgun demokrasilerinde gerçekten sürtüşmesiz, kazasız-belasız gerçekleşse bile, demokratik yapıyı tam yerleştirememiş ülkeler bir yana demokrasi olduğu tartışılmayan bazı ülkelerde bile hiç de öyle problemsiz gerçekleşmemektedir.

Barak Obama Demokrat Parti’nin başkan adaylığı için kendi partisi içinde yarışa girdiği zaman bazıları “ABD halkı bir siyahı başkan seçecek ha?” diye gülmüşlerdi ama Obama bir değil, iki defa başkan seçildi ve kendi dönemini kazasız-belasız tamamladı. Lakin beyaz tenli, hem de bembeyaz tenli Donald Trump ABD’ye başkan seçildi ama o, başkanlık yetkilerini Obama kadar rahat kullanamıyor. Neden acaba?

Siyahî Obama’nın taşları yerinden oynatamayacağı, zülfü yâre dokunacak şeyler yapamayacağı aşikârdı ama ABD kurulduğundan beri baskılanarak aralarından birinin başkan seçilmesine fırsat verilmeyen Alman asıllılardan birinin şimdi bütün engelleri aşarak başkan seçilmesi, taşları yerinden oynatabileceği için bazı derin çevreler bakımından hiç de hoş karşılanmadı.

ABD tarihinde hiçbir başkanın görevlendirdiği bakanlar ve yüksek seviyeli bürokratlar Trump’un görevlendirdiği adamlar kadar fazla istifa etmemişlerdi. ABD tarihinde ilk defa bir başkanın başka bir ülkenin dahliyle seçim kazandığı iddia edildi ve hatta böyle bir iddia ilk defa soruşturmaya konu oldu.

Trump’un bir hukuk darbesiyle, hatta askeri darbeyle görevden uzaklaştırılacağı lafları bile edildi. Trump bir hukuk darbesiyle veya askeri darbeyle devrilmedi henüz ama başkanlığın keyfini de bir türlü tattırmadılar ona.

Gelelim Bize…

Biz seçimle iktidar değişimi sistemine ancak dışarının baskısıyla geçebildik. Bu güçlü dış baskıya rağmen iktidar sahipleri 1946 seçimini berbat ettiler. Nihayet 1950’de iktidarın sandıkta değişimine müsaade edildi ama demokrasiye geçmemiz için 1950’den önceki iktidar sahiplerine baskı yapan dış çevreler ancak 1960 yılına kadar dayanabildiler ve 1960’ta, 1950’den önce iktidarı silahla elinde bulunduranlara “Hadi aslanlar, alın yitiğinizi!” deyiverdiler. Bu “Hadi aslanlar, alın yitiğinizi!” deme işi daha sonraki yıllarda da birkaç defa tekrarlandı.

Nihayet bu dış çevreler 15 Temmuz’da bir defa daha “Hadi aslanlar, alın yitiğinizi!” dediler ama bu defa ‘aslanlar’ işi bitiremedi. Bu dış çevreler, yeni bir sokak darbesi, hukuk darbesi veya askeri darbeyi akıllarından muhtemelen tamamen çıkarmış değiller ama bir yandan da ülkemizdeki mevcut iktidarı seçimle uzaklaştırmak için ciddi çabalar harcıyorlar.

Tüm muhalefetin 31 Mart’ta yekvücut olması herhalde en ziyade bu dış çevrelerin çabalarıyla olmuştur. Bu dışarıdan çabaların muhalefete oy veren kesimde bir rahatsızlığa sebep olmaması mümkün değil ama mevcut hükümetten bir an evvel kurtulmak adına böyle bir rahatsızlık şimdilik pek de dile getirilmiyor.

Böyle olunca muhalefet partileri cephesinden bu dış çevrelere “karışmayın işimize” demesi beklenemez. Bu dış çevrelerin iktidarı yıpratıcı etkileri muhalefetin işine yaramıyor da değil hakikaten.

Peki, mevcut iktidar iç ve dış muhalefetin bu çabaları sonucunda bir gün seçimi kaybeder mi? Elbette kaybeder. Hatta muhalefet dışarıdan yardım almasa bile bir gün gelecek ve iktidar sandıkta kaybedecektir. Ya, iktidar seçimi kaybettiğinde, iktidarı seçimi kazananlara kazasız-belasız devreder mi? Kesinlikle aksini yapamaz ve iktidarı mutlaka devreder.

Denilebilir ki 31 Mart’ta yapılan ve bir sonraki günde muhalefetin kazanmış göründüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iktidar partisinin itirazı üzerine YSK tarafından iptali, mevcut iktidarın seçim kaybettiğinde maraza çıkaracağının bir alameti değil midir? Hayır, değildir. Bu seçim iptali kararı, mevcut iktidar taraftarlarının bile birçoğunun kafasında bu kararın haklılığı konusunda ciddi derecede bir şüphe oluşmasının önüne geçemediyse, hakikaten sıkıntılı bir durum söz konusudur.

Yenilenecek bu seçimi muhalefet yeniden kazanırsa mesele yok ama bu seçimi iktidar tarafı kazanırsa, hele de az farkla kazanırsa, bu sıkıntı kesinlikle daha da büyüyecektir. Doğacak böyle bir sıkıntı bile zamanı geldiğinde Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçiminin yapılmasına ve iktidar seçimi kaybettiğinde de iktidarın el değiştirmesine engel teşkil edemeyecektir. Böyle bir seçim iptali bir haksızlık olsa bile bu haksızlığın tekerrür etmesi imkânı kesinlikle yoktur.

Böyle Bir Soru Neden Sorulsun

Şimdi de gelelim, “Mevcut muhalefet bir seçimle iktidar olup bir iktidar döneminden sonra seçim kaybederse iktidarı kazasız-belasız devreder mi?” sorusuna… Şimdiki iktidarın 31 Mart’ta yapılan seçimi iptal ettirerek yaptığı ayak sürüme teşebbüsüne benzer bir şeyi o zamanki iktidar da belki bir defa deneyecektir ama onların da daha fazlasını yapması imkânsız gibi görünmektedir.

“Bakacağın yüze tükürme, tüküreceğin yüze bakma” lafını esas alarak “İktidarı bir gün devredeceğin kadroların yüzüne bakma” denilemez elbette ama “İktidarı bir gün devredeceğin kadroların yüzüne tükürme, onların ülkeyi yönetecek kabiliyete kavuşmasına engel olma, hatta yardımcı ol” denilebilir elbette. “Birileri birbirinin yüzüne mi tükürüyor ki?” gibi bir soruyu herhalde hiç kimse sormuyordur. Neden sorulsun ki böyle bir soru? Âlem biliyor ki taraflar birbirlerinin yüzüne tükürüyor, hem de fena halde.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir