Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

31 Mart Yerel Seçimlerinde Seçmen Ne Dedi?

AK Parti, elindeki belediyelerin büyük çoğunluğunu korumakla birlikte, bazılarını kaybetti. Buna göre, kısmi bir başarısızlıktan söz edebiliriz. Kurduğu ittifaklar nedeniyle yeni belediyeler kazanan CHP’nin oy oranı, seçmenin bu partiye yöneldiğini göstermiyor. HDP ve İP oylarını çıkardığımızda, 24 Haziran’daki oylarına tekabül ediyor. Ancak AK Parti’nin bir önceki seçimde “tek başına kazandığı” şehirleri MHP ile kurduğu ittifaka rağmen kaybetmesi, tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösteriyor.

31 Mart akşamı önemli bir seçimi daha geride bıraktık. Seçmenlerin ilgisi nedeniyle araştırma firmaları, seçimlerden aylar önce anketler yaparak, seçmenlerin nabzını tutmaya, eğilimlerini tespit etmeye çalıştılar. Bu süreç içinde bilimsel metotlarla, uzman kadrolarla, özenle yapılan anketler kadar, adrese teslim anketler de tedavüle sürüldü. Çoğu 2.000 – 5.000 kişiyle yapılan anketlerden sonra en kapsamlı ve en büyük anket 31 Mart 2019 tarihinde yapıldı. Bu ankete sandığa giden seçmenlerin tamamı katıldı ve bu ankette yanılma yapı sıfır! Seçim sonuçları, siyasi partilerin karneleridir. Seçmenler her partiye not ve mesaj veriyor. Siyasi partiler bu mesajı doğru okursa, hatalarını giderip oylarını artıracak, sonuçları çarpıtırsa kendisi zarar görecek. Peki, 31 Mart sonuçları bize ne söylüyor?

Paradigma Değişikliği

31 Mart seçim sonuçlarını değerlendirirken, sistem değişikliğini dikkate almak gerekiyor. Bilindiği üzere 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumda, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildi. Başkanlık sistemi, niteliği gereği, seçmenleri (birinci turda veya ikinci turda) iki adaydan birini tercihe zorladığından, seçmenleri iki bloka ayırıyor, siyasi partiler, seçimden önce ittifak yapıyor. Parlamenter sistemde ise seçimlerden sonra koalisyon formülleri devreye giriyor. Bu nedenle 2014 seçim sonuçlarını, 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarıyla karşılaştırmak yanıltıcı olacaktır. Parametreleri farklı da olsa, 24 Haziran seçimleri kısmen emsal olabilir.

Farklı eğilimleri temsil eden siyasi partileri ana bloku temsil eden partilerden birine tercihe zorlayan “yeni sistemin” bu seçimin en çok tartışılan konularından biri olacağını tahmin ediyorum. Bu sistem, AK Parti için de çıtayı yükseltti. Eski sistemde kazandığı yerleri dahi kaybetmekle karşı karşıya. Muhalefet partilerinin bu sistemden daha çok yararlandığını görüyoruz. AK Parti iktidarı döneminde muhalefet partileri, 7 Haziran seçimlerinde ittifak yapmış, AK Parti Meclis’te çoğunluğu kaybetmişti.

Bu ittifak, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak adayla (Ekmeleddin İhsanoğlu) devam etti. AK Parti bu ittifaka, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü takiben “başkanlık sistemiyle” cevap verdi. 16 Nisan 2017 tarihinden itibaren yeni bir dönem başladı. Bu sistem ilk kez, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde uygulandı.

Muhalefet partilerinin ittifakı, baraj sorununu ortadan kaldırdı, daha fazla parti Meclis’e girdi. AK Parti, Meclis’teki çoğunluğu kaybetti. 31 Mart seçimleri, başkanlık sisteminin ikinci seçimidir. Muhalefet partileri, AK Parti’nin güçlü olduğu yerlerde, en güçlü adayın etrafında birleştiler. AK Parti’nin lider kadrosunun, “muhalefet partilerinin HDP ile ittifak yapmayacağı” öngörüsü gerçekleşmedi. HDP, Türkiye’nin batısında AK Parti’nin kaybettiği şehirlerde kilidi açan anahtar rolünü üstlendi. Belediye seçimlerinde ikinci sıradaki adayın oyu, %25’lerden %45’lere, %50’lere yükseldi.  AK Parti oyunun koruduğu hatta artırdığı yerlerde bile bazı belediyeleri kaybetti.

Seçmenlerin Tercihini Etkileyen Unsurlar

Yerel seçimlerde yerel yöneticiler seçilecek olsa da seçmenlerin tercihlerini birçok unsur etkilemektedir. Birinci unsur, parti aidiyeti, partiye bağlılıktır. Dünyanın her yerinde, seçmenler, siyasi çizgisine yakın gördüğü partilere destek vermektedir. Siyasi partiler rotasından sapmadığı müddetçe, bu desteğini devam ettirmektedir. Türkiye’de seçmenler üzerinde yapılan araştırmalarda bu bağlılığın %50 ile %70 bandı arasında değiştiği tespit edilmiştir. Bu oran, seçmenlerin partilerini çok kolay terk etmediğini gösteriyor.

İkinci unsur, belediye hizmetlerinden memnuniyet veya memnuniyetsizliktir. Seçmen belediye hizmetlerinden memnunsa, bu hizmetleri sunan partiye desteğini devam ettirecektir. Memnun değilse muhalefet adaylarından birine yönelecektir.

Üçüncü unsur, seçmen ile adayın uyumudur. Siyasi partinin, seçmenin benimseyeceği bir aday göstermesidir. Bazı şehirlerdeki sonuçlar bu açıdan anlamlıdır.

Dördüncü unsur, adayın vaatleri, projeleridir. Seçmen, siyasi partinin ve adayın ne vaat ettiğine değil, bu partinin ve adayın bu vaadini yerine getirip getiremeyeceğine bakmaktadır. Eğer belediye bu partinin elindeyse o belediyede yaptıklarını, bu partinin elinde değilse diğer illerde yaptıklarına bakarak değerlendirir.

Beşinci unsur, siyasi partinin ve adayının bu projeleri hayata geçirip geçiremeyeceğidir. Belediye, adayın mensup olduğu partinin elinde değilse, bu partinin diğer belediyelerdeki performansına göre değerlendirme yapmaktadır. Bütün bu unsurlara ilaveten, ekonomik veriler ve ülkenin güvenliği de seçmenlerin tercihi üzerinde etkilidir. Belediye iktidar partisinde ise hayat pahalılığı seçmenin tercihini etkilemektedir. Ülkenin tehdit altında olduğuna inanması da seçmenin tercihini etkileyen önemli unsurlardan biridir.

Seçmenlerin sandığa gitmesi, seçimlere katılması, seçimlerin meşruiyeti açısından son derece önemlidir. Türkiye’deki katılım oranlarına bakıldığında, seçmenlerin sandığa büyük ilgi gösterdiğini görüyoruz. Katılım oranları, 2004 yerel seçimlerinde %76,25, 2009 yerel seçimlerinde %85,19, 2014 seçimlerinde %89,16, 31 Mart’ta %84 oranında gerçekleşti. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin Türkiye’deki yerel seçimleri izlemek üzere görevlendirdiği heyetin başkanı Andrew Dawson, “Vatandaşların seçime gösterdiği ilgiden çok etkilendiklerini” söyledi. Türkiye’de siyasi kutuplaşma seçmenlerin sandığa olan ilgisini artırıyor. Başkanlık sistemi, bu ilgiyi daha da artıracak gibi görünüyor.

Seçim Güvenliği

Her seçimin ön koşulu, seçim güvenliğidir. Seçim güvenliği, seçmenlerin sandığa güven içinde gitmesi, hiçbir baskı altında kalmadan oyunu kullanması, sadece 1 oy kullanması, kullandığı oyun partisinin hanesine yazılması, seçim tutanaklarının parti temsilcilerine verilmesi, oyların doğru sayılması, oy pusulalarının güvenli bir şekilde muhafaza edilmesi anlamına geliyor. Türkiye’de seçimler, yargının hakemliğinde yapılıyor. Seçim takviminin başından sonuna kadar tüm iş ve işlemler, Yüksek Seçim Kurulu’nun denetiminde yürütülüyor. Buna ilaveten sandıkta, son seçimde en fazla oy alan 5 parti temsilcisi görev yapıyor. Oy sayım tutanaklarının birer sureti bu temsilcilere veriliyor. Siyasi partiler, sandık kurullarından Yüksek Seçim Kurulu’na varıncaya kadar iş ve işlemlere itiraz edebiliyor. Siyasi partiler, sandık kurullarının düzenlediği tutanakları birleştirmek suretiyle ne kadar oy aldıklarını, kazanıp kazanmadıklarını görebiliyor.

Türkiye’de, 1950 yılından 2019 yılına kadar uzanan 70 yıllık süreçte de çok sayıda seçim yapıldı. 1946 seçimleri hariç, seçim sonuçlarına yönelik ciddi bir itiraz olmadı. Darbenin bitimini takip eden seçimlerde dahi, darbecilerin istemediği partilerin kazanması (1961’de Adalet Partisi, 1983’te Anavatan Partisi, 2002’de AK Parti), seçimlerde geniş çaplı bir sahtecilik durumu söz konusu olmadı, seçmenin iradesi sandığa yansıdı. Bundan önce tartışma konusu olan bazı hususlarda önemli değişiklikler yapıldı. Tahta sandıklar, şeffaf sandıklarla değiştirildi. Sandık görevlileri, oylama başlamadan önce, sandık içinde zarf olup olmadığını görebiliyor. Oy kullanma süresi sona erdiğinde, sandık başkanı, sandık seçmen listesindeki imza sayısı ile oy sayısını karşılaştırıyor. Her ikisi birbiriyle örtüşüyorsa oy sayımına geçiliyor. Sandıktan çıkan oy, seçmen listesindeki imza sayısından fazla çıkarsa, o sayıda zarf sandık görevlilerinin huzurunda imha ediliyor. Siyasi partiler, her sandık için gözlemci görevlendiriyor.

31 Mart seçimlerinde, 56 milyon 911 bin 967 seçmenin oy kullanacağı 194 bin 390 sandıkta 3 milyon kişiyi görevlendirdi. Bu sayı, her on sekiz seçmenden birinin sandığı denetlemesi anlamına geliyor. Siyasi partilerin görevlendirdikleri temsilcilere ilaveten, o sandıkta oy kullanan seçmenler, STK temsilcileri de oylama sürecini ve oy sayımını kontrol ediyor.  Yerel unsurlara ilaveten, uluslararası kuruluşlar da seçimlere gözlemci gönderiyor. Bunlardan oy kullanma, sayım ve sonuçlarını takip ediyor, rapor hazırlıyor.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) 24 Haziran’daki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerini izlemek için Türkiye’ye yaklaşık 400 gözlemci görevlendirdi. AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu Seçim İzleme Heyeti Başkanı Büyükelçi Audrey Glover, gözlemcilerin not ettiği bazı düzensizliklerin asıl sonucu etkileyecek düzeyde olmadığını söyledi. 31 Mart seçimlerinden sonraki açıklamalar da olumlu yönde.

Seçimlere Müdahale Var mı?

Seçimlerin güvenliği kadar, adil ve tarafsız olması da son derece önemlidir. Seçimlerin adil ve tarafsız olması, siyasi partilerin eşit şartlarda yarışması, partilere avantaj veya dezavantaj sağlanmamasıdır. Bu avantaj ve dezavantajlar ülke içinden olabileceği gibi, dış kaynaklı da olabilir. AK Parti’nin iktidarda olmasının, kamudaki bilgilere erişim konusunda bu partiye avantaj sağladığı açıktır. Seçim öncesinde bazı adayların istihbari bilgilerini kamuoyuyla paylaşması, buna bir örnektir. PKK terör örgütüyle ilişkisi tespit edilen HDP’lilerin adli işlemlere maruz kalmasını, yargının görevi olarak görüyorum. Bunun sorumlusu hükümet değil, terör örgütüyle arasına mesafe koymayan HDP’dir.

Adil bir seçimde, muhalefet adaylarının seçmene erişimi de önemlidir. Muhalefet adayları, medyanın imkânlarından yeteri kadar yararlandı. Yüksek Seçim Kurulu, açıkladığı seçim takvimiyle, bütün partilere devlet televizyonunda konuşma hakkı, miting düzenleme hakkı tanıdı. Türkiye’deki seçimler, yabancı devletlerin de ilgisini çekmektedir. Hatta seçim sonuçlarını etkilemeye çalışmaktadır.

Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde Abdullah Öcalan, Ecevit’e avantaj sağlamak için Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Yabancı ülkeler, Türkiye’deki bürokrasi eliyle de seçim sonuçlarını etkileyen birçok operasyon yaptı. (İktidar partisi aleyhinde kapatma davaları açılması, 28 Şubat darbe sürecinde irtica kampanyaları, 1983’te seçim barajı getirilmesi, vs.)

Yabancı devletler bu çalışmaları gizlice yürütse de bazen itiraf etmektedir. Rusya’nın, Trump lehine ABD seçimlerine müdahalesi tartışılırken CIA’dan itiraf geldi. Eski CIA Başkanı James Woolsey, ABD’nin de başka ülkelerdeki seçimlere müdahale edip etmediği sorusuna “muhtemelen evet” cevabını verdi. CIA’nın eski başkanlarından James Woolsey, Amerikan istihbarat teşkilatının kirli tarihine ilişkin itiraflarda bulundu. Woolsey, CIA’nın kimi ülkelerdeki seçimlere “demokrasiyi korumak” bahanesiyle müdahil olduğunu kabul etti. Taşeronu FETÖ eliyle bir dizi operasyona imza atan, başarısız olunca 15 Temmuz darbe teşebbüsünde bulunan ABD’nin son seçimlere ilgisiz kalacağı düşünülemez. AK Parti’nin bu seçimleri kaybetmesi için de her türlü “desteği” verdiğini düşünmek daha mantıklı görünüyor.

Sağ Seçmen Pragmatist mi?

Seçimlerden önce yapılan yorumlarda, sağ partilere oy veren seçmenlerin oy verdikleri partileri terk ettikleri, “sadakatsiz” oldukları, bu seçimde AK Parti’den desteklerini çekecekleri iddia edildi. Bu tespitin doğru olmadığı ortaya çıktı. Sağ seçmen, kendisiyle birlikte yürüyen hiçbir partiye sırtını çevirmemiştir. Demokrat Parti’yi, kendi değerlerine sahip çıktığı için tek başına iktidara getirmiştir. Oy verdiği partiye darbe yapılması, genel başkanının (Menderes’in) asılması dahi bu partiye oy verenleri yolundan döndürememiştir. Demokrat Parti’nin devamı olduğuna inandığı için Adalet Partisi’ne oy vermiştir. Anavatan Partisi’ne, milletin değerlerine sahip çıktığı için oy vermiştir. AK Parti’ye de aynı gerekçeyle oy vermiştir. Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi’ne, istikametini değiştirene kadar destek vermiş, sırt çevirdiği anda desteğini çekmiştir. Son seçim sonuçlarını bu açıdan değerlendirdiğimizde, AK Parti seçmenine sırtını dönmediği için sağ seçmenin AK Parti’ye desteği de devam ediyor.

Bu Seçimi Kim Kazandı, Kim Kaybetti?

31 Mart seçimlerinin can alıcı sorularından biri, bu seçimleri kimin kazandığı, kimin kaybettiğidir. Başkanlık sisteminin “ilk yerel seçimi” olsa da önce üç büyük şehrin sonuçlarına, daha sonra ittifak içinde yer alan siyasi partilerin oy oranlarına, sonra sahip oldukları belediyeleri koruyup koruyamadığı ve yeni belediyeler kazanıp kazanamadığına bakmak gerekir.

Üç büyük şehrin çok önemli olduğu, AK Parti tarafından da kabul edilmekteydi. İzmir CHP’nin kalesi olduğundan, fazlaca tartışma konusu olmadı. Tartışma daha ziyade Ankara ve İstanbul üzerinden yapıldı. İstanbul ve Ankara’nın muhalefetin eline geçmesi AK Parti açısından önemli bir kayıp olarak görülüyordu. Seçim sonuçları henüz kesinleşmemiş olsa da AK Parti, Ankara’yı da İstanbul’u da kaybetmiş görünüyor. AK Parti’nin Ankara’da ve İstanbul’da ilçelerin belediye başkanlıklarının çoğunu kazandığı halde, büyükşehir belediye başkanlığını CHP adayının kazanması ilginç bir durum.

AK Parti’nin oy oranı açısından baktığımızda, bir önceki yerel seçimde oyu %45,60 olan oy oranı, bu seçimde %44,31 olarak gerçekleşti. Ancak son seçimdeki oyların içinde, (Cumhur İttifakı nedeniyle) MHP seçmenlerinin oylarının da bulunduğunu belirtmek gerekir. MHP ve AK Parti’nin 24 Haziran genel seçimlerinde toplam (%42,56 – %11,10) %53,66 oyu, 31 Mart seçimlerinde (%44,31 – %7,31) %51,52 ye düştü.

Bu seçimde AK Parti’nin, %2-3 oranında oy kaybettiği görülüyor. AK Parti’nin bazı şehirleri kaybetmesinde, Saadet Partisi’nin aldığı oyların önemli ölçüde etkili olduğunu belirtmek gerekir. Seçim sonuçlarını, belediye başkanlıkları açısından değerlendirdiğimizde, AK Parti, elindeki belediyelerin büyük çoğunluğunu korumakla birlikte, bazılarını kaybetti, bazı yeni belediyeler kazandı. Buna göre, kısmi bir başarısızlıktan söz edebiliriz.

AK Parti’nin özellikle büyükşehirlerdeki belediye başkanlıklarını kaybetmesi, dış basında da geniş yankı buldu. BBC, yerel seçim sonuçlarının “Tayyip Erdoğan referandumuna dönüştüğünü”, Le Monde “Erdoğan iktidarı için bir darbe olduğunu”, New York Times, “büyük bir gerileme olduğunu” dile getirdi. Seçime katılan bütün partilere büyük fark atan AK Parti, büyükşehirleri kaybetmesi nedeniyle bu sonuçlardan mutlu değil.

Kurduğu ittifaklar nedeniyle yeni belediyeler kazanan CHP’nin oy oranı (%30,11), seçmenin bu partiye yöneldiğini göstermiyor. Bu oyun içinden, HDP ve İP oylarını çıkardığımızda, 24 Haziran’daki oylarına tekabül ediyor. 31 Mart yerel seçimlerinin galibi hiç kuşkusuz, 30 büyükşehir belediyesinden (15-1) 16’sını, 82 il belediyesinden 52’sini, 957 ilçe belediyesinden (536 – 145) 681’ini kazanan Cumhur ittifakı.

Ancak AK Parti’nin bir önceki seçimde “tek başına kazandığı” şehirleri MHP ile kurduğu ittifaka rağmen kaybetmesi, tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösteriyor. Önümüzdeki 4,5 yıl, hem AK Parti ve hem de muhalefet partileri açısından önemli bir sınav niteliğinde olacak.

Cumhur İttifakı’nın Beka Vurgusu?

24 Haziran seçimlerinde iktidarda bulunan, büyükşehir, ilçe ilçe belediyelerinin çoğunu elinde bulunduran AK Parti, müttefiki MHP ile birlikte, ortak bir strateji belirledi. Türkiye’nin çok yönlü saldırılara maruz kaldığını belirterek, beka vurgusu yaptı. Cumhur İttifakı’nın karşısındaki Millet İttifakı ise bu seçimlerin yerel seçimler olduğunu, hizmet yarışı olduğuna vurgu yaptı. Domates, soğan, patlıcan fiyat artışlarından, döviz kurlarından iktidarı sorumlu tuttu.

Bu arada, “bu seçimde, yeni sistemin (başkanlık sisteminin) de oylanacağını, AK Parti seçimleri kaybederse, sistemin de sorgulanmaya başlanacağını, erken seçim isteyeceklerini” belirttiler. Seçmenler, 31 Mart seçimlerinde bu soruları da cevaplamış oldu. AK Parti ve MHP seçmenleri Türkiye tehdit altında “beka sorunu var, kaos istemiyorum” dedi. Seçmenlerin bir kısmı da desteğine son verdi. Muhalefet partilerin seçmenleri, ne beka ne de hayat pahalılığı, sadece “AK Parti gitsin” dedi.

HDP Seçmenlerinin Tercihi

31 Mart seçimlerinde, HDP batıda son derece etkili oldu. HDP seçmenlerinin iktidar partisine destek vermesi Millet İttifakı’nın; Millet İttifakı’na destek vermesi ise Cumhur İttifakı’nın birçok belediyeyi kaybetmesi anlamına geliyordu. HDP seçmeninin, partisinin PKK ile ilişkisine, kayyum atanan 73 il ve ilçede nasıl bir tepki vereceği merak ediliyordu. HDP Eş Genel Başkanı Seza Temelli, seçim stratejisini “Kürdistan’da kazanmak, batıda AK Parti ve MHP’ye kaybettirmek” olarak açıkladı.

Kürt seçmenler, terör örgütüne destek nedeniyle kayyum atanan 73 belediyeden 24’ünü AK Parti’ye verdi. HDP, Doğu ve Güneydoğu’da önemli bir oy kaybına uğradı. HDP’nin kalesi Şırnak, Ağrı, Bitlis’i AK Parti kazandı. Bu sonuçlar, bölge halkının HDP’ye desteğinin giderek azaldığını gösteriyor. Batıda ise muhalefet partilerinin ve Millet İttifakı’nın adaylarına destek verdi.

24 Haziran seçimlerinde %11 oy alan HDP’nin oyu, 31 Mart seçimlerinde %4,24 oy oranına, muhalefet partilerine %3 eklediğimizde, %7,24’ye ulaşıyor. Bu sonuç, HDP’nin oylarındaki gerilemenin devam ettiğini gösteriyor. Bu seçimlerin en önemli sonuçlarından biri de HDP seçmenlerinin batıda diğer partilere destek vermesiydi. HDP’nin bu desteğini, merkeze yaklaşmasını, sisteme entegre olmasını, başkanlık sisteminin artılarından biri olarak görmek gerekiyor. Batıda bazı belediyelerin kazanılmasında HDP’nin etkisi olması, bu belediyeleri HDP’nin yöneteceği anlamına gelmiyor.

Seçmenin Mesajı

Türkiye’de hemen her seçimde toplum mühendisliği projeleri devreye sokulmasına rağmen seçmen, bu projelere rağbet etmiyor. Ne yapacağımıza kendimiz karar veririz diyor, her kesime, suhulet ve sükûnet içeren mesajlar veriyor. Seçmen bu seçimde de birçok mesaj verdi. Yerel seçim sonuçları, seçmenin AK Parti’ye olan güvenin devam ettiğini gösteriyor. AK Parti oylarındaki kısmi gerileme de uyarı niteliği taşıyor. Seçmen, AK Parti’nin fabrika ayarlarına dönmesini istiyor.

Bilindiği üzere AK Parti’yi, “3 Y” (yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar) sloganı iktidara taşımıştı. Geçen 17 yılda bu ilkelerin her biri yara almış durumda. Seçmen geniş kapsamlı ve köklü bir restorasyon bekliyor. AK Parti bu mesajı alırsa, ekonomide köklü bir reform yapması, üretim ekonomisine geçmesi gerekiyor. Kamudaki şeffaflığı artırması, yolsuzluklara karşı etkili bir mücadele yürütmesi gerekiyor. Hukuk alanında da köklü bir reformu hayata geçirmesi, adaleti tesis etmesi gerekiyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, geçtiğimiz günlerde övünerek 500.650 kişiye FETÖ’den adli işlem yapıldığını söylüyor. Adli işlemden kastedilen terör örgütü şüphesiyle yapılan işlem. Dünyanın hiçbir yerinde, böyle bir örgüt tanımı yoktur. Kırk yıldır silahlı mücadele veren PKK’nın bile örgüt militanı 7.000 – 10.000 civarında iken, FETÖ’nün yarım milyon terör örgütü mensubu olamaz. Birileri, FETÖ ile mücadele adı altında, ceza yasalarının terör örgütü kriterleriyle oynuyor. Soruşturmalar hâlâ devam ettiğine göre, sağlam kriterler belirlenmesi, örgütün hiyerarşik yapısının hedef alınması gerekiyor. İfade özgürlüğünün alanının genişletilmesi, evrensel hukuk normlarına dönmemiz gerekiyor.

Seçmen, yerel seçimleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan referandumuna çevirmek isteyenlere de Erdoğan’sız Türkiye hesabını yapanlara da net mesajlar verdi. Seçmen, “Erdoğan’sız Türkiye hesaplarından vazgeçin, Cumhurbaşkanımızı seviyoruz, onu desteklemeye devam ediyoruz, arkasındayız” dedi. Bununla birlikte, bazı şehirlerde “yanlış adaylara” sarı kart gösterdi, benim razı olmadığım bir adayın kazanma şansı olmaz dedi.

Belli çevrelerin, MHP ile ittifakın, özellikle Doğu’da ve Güneydoğu’da AK Parti’ye oy kaybettireceği iddialarının da temelsiz olduğunu gösterdi. Cumhur İttifakı’na “devam” dedi. Türkiye genelinde AK Parti seçmenlerinin partisine olan desteğinin devam etmesi, yeni parti kurma arzusunda olanlar için de olumsuz bir mesaj içeriyor. AK Parti seçmeni, bazı olumsuzluklara rağmen, “yeni bir partiye ihtiyaç duymuyorum” dedi. Bu mesaja rağmen, AK Parti’nin küskünleri, yeni bir parti kurabilir. Ancak sandık sonuçları böyle bir zeminin olmadığını gösteriyor. Bazı büyük şehirleri muhalefet partilerine vererek, “sizi izleyeceğim, deneyeceğim” dedi. CHP, İP, HDP’nin birlikte nasıl yöneteceklerini, neler yapacaklarını izleyecek, sonraki seçimlerde tavrını belirleyecek.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir