Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 23, 2024

Hükümet Parlamentoda Kurulur, MGK’da Değil

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan ve 9 saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısında; 18 maddelik “28 Şubat Kararları” alındı. Böylece “postmodern darbe”nin uygulama sürecine geçilip; “rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler”, kamuoyuna açıklandı.

Kararlar, ayrıntılı düzenlemelerden ziyade; bir “genel çerçeve” çiziyordu. Uygulayıcı mercilere; geniş bir “irade ve inisiyatif kullanma” imkânı veriyordu.

Ana mesaj ve muhteva; “din hizmeti veren yahut dindar bilinen kişilerin ve kurumların devletten ve toplumdan tasfiye edilmesi, direnenlerin cezalandırılarak pasif hale getirilmesi” şeklinde özetlenebilirdi. Bir “cadı avı” sürecinin fitili ateşlenmişti; her zaman, her yerde, herkesin başına her şey gelebilirdi.

Başbakan Erbakan, bu maddeleri ağır ve abartılı bularak; kararları imzalamama konusunda direndi. Darbenin askeri kanadını oluşturan komutanlar ise; 20 maddelik bir “talepname” ile Hükümet’in icraata geçmesini istedi.

2 Mart 1997’de, “Ordu ile uyum içindeyiz” açıklaması yapan Başbakan’a; Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, “Ordu, Atatürk’e inananlarla uyum içindedir” cevabını verdi.

Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller; MGK kararlarını imzalaması için Erbakan’ı ikna etmeye çalıştı. DYP’nin önde gelen isimleri ise; 3 Mart 1997 tarihinde, “hükümetten çekilme” çağırısı yaptı.

“Demokratik sisteme destek” için siyasi partileri ziyaret eden ve fakat eli boş dönen Başbakan, mevcut “parlamenter düzen”e vurgu yaparak; “Hükümet, TBMM’de kurulur, MGK’da kurulmaz” dedi. Cunta yanlısı STK’lar, birlikte bir açıklama yapıp; MGK kararlarının uygulanmasını istedi.

O günlerin sembolik ifadesiyle, “savunan adam” yahut “direnen adam” Erbakan, son bir hamle yaparak; 5 Mart 1997 tarihinde, MGK kararlarının, TBMM’de tartışılmasını istedi. Meclis Başkanı Mustafa Kalemli anında cevap vererek; “MGK kararlarının muhatabı Hükümet’tir, bunları kesinlikle TBMM’de tartıştırmam” dedi.

Ayrıca işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları da darbenin ve darbecilerin arkasında vaziyet aldılar. Hep bir ağızdan; MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar. Bunun üzerine Erbakan, MGK kararlarını imzalamaktan başka çare kalmadığını gördü. Önce imzaladı, sonra muhtemelen uygulama sürecinin inisiyatifini ele geçirmek amacıyla RP’li iki bakan ile DYP’li bir bakandan oluşan “Uygulama Komitesi”ni kurdu.

7 Mart 1997 tarihinde; Cumhurbaşkanı Demirel, “gereğine ve önemine binaen” bir kez daha devreye girdi. MGK kararlarının arkasında olduğunu belirterek; “Uygulanmaması durumunda, uygulamayanlar sorumlu olurlar” dedi.

25 Mart 1997’de ise; Genelkurmay Başkanı Karadayı, MGK kararlarının “tavsiye” değil “talimat” olduğunu hatırlatma gereği duydu. Böylece; MGK’nın, Meclis’in ve Hükümet’in üzerinde bir merci olduğunu açıkça ifade etmiş oluyordu. 26 Mart 1997’de Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna tüm illere, “türban yasağı” genelgesi gönderdi.

31 Mart 1997’de, 28 Şubat’tan sonraki ilk MGK toplantısı yapıldı. Toplantı sonrasında, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in ağzından; laiklik karşıtı akımlarla mücadele etmenin TSK’nın birinci önceliği olduğu belirtilerek, “ilk hedefin irtica olduğu ve olacağı” açıklandı.

Hazırlık sürecinde, Hükümet karşıtı tavırlarıyla dikkati çeken TÜSİAD; darbecilerin arkasında olduklarını bildirdi. 4 Nisan 1997 tarihli açıklamasında; “MGK sivillerin boşluğunu doldurdu” dedi. 13 Nisan 1997’de tüm valiler, “laiklik zirvesi” için Ankara’ya çağırıldı.

16 Nisan 1997 tarihinde; FETÖ lideri Fetullah Gülen de katıldığı bir televizyon programında, “darbecilere destek” açıklaması yapmıştı. “Askerlerin daha demokrat olduklarını, İslami usullere göre değerlendirildiğinde bir bakıma içtihat yaptıklarını ve hata etmiş olsalar bile sevap kazanacaklarını” belirtmiş; REFAH-YOL Hükümeti ile ilgili çağırısını haber yapan gazeteler, “Beceremediniz, emaneti iade edip çekilin” diye manşet atmıştı.

26 Nisan 1997 tarihli MGK toplantısında; “irtica ile mücadele” çalışmalarını yakından takip etmek için “İzleme Komitesi” kurulması kararlaştırıldı. Arkasından, Türkiye genelinde; kılık-kıyafet mevzuatına aykırı davrananlarla ilgili olarak yaygın operasyonlar başlatıldı.

21 Mayıs 1997 tarihinde Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından; Refah Partisi hakkında, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği ve ülkeyi iç savaşa doğru sürüklediği” iddiası ile “kapatma davası” açıldı.

27 Mayıs 1997’de olağanüstü toplanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla; “namaz kıldıkları” veya “eşlerinin başörtülü oldukları” gerekçesiyle “mürteci” ilan edilen 161 subay ve astsubay ordudan atıldı.

7 Haziran 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından, dindar ve muhafazakâr bilinen bazı özel sektör firmalarının “sakıncalı” oldukları belirtilerek; “irticai faaliyetlere destek oldukları” iddiası ile “ambargo” uygulamasına tabi tutulacakları ilan edildi.

10 Haziran 1997’de Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkanları ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağırılarak; kendilerine, “irtica brifingi” verildi. 11 Haziran 1997 tarihinden itibaren; bu “irtica brifingleri”ne basın mensupları, STK yöneticileri ve üniversite rektörleri de dâhil oldular. Açık ve net bir şekilde; “darbe sürecine destek” talimatları aldılar.

Aynı günlerde, Genelkurmay İç Güvenlik Hareket Dairesi bünyesinde; Batı Çalışma Gurubu (BÇG) adlı yeni bir birim kuruldu. Her tarafa yazılı talimatlar gönderilerek; kişilerin ve kurumların mahrem alanlarına ve konularına bile fütursuzca müdahil olan özel ekipler oluşturuldu.

Vakıflara, derneklere, okullara, yurtlara, camilere, Kur’an kurslarına baskınlar yaptılar. Sonradan ele geçirilen belge ve bilgilerden anlaşıldığına göre; toplam 6 milyon civarındaki insanı fişleyip, “sakıncalı” olduklarına dair kayıtlar tuttular.

18 Haziran 1997 tarihinde; her bakımdan baskı ve tehdit altına alınarak “hükümsüz” hale getirilen Hükümet, istifasını sundu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, yeni hükümeti kurma görevi için; ikinci partinin Başkanı Tansu Çiller’i değil, üçüncü partinin Başkanı Mesut Yılmaz’ı uygun buldu. 30 Haziran 1997’de, 28 Şubat Cuntası’nın direktifleriyle; Yılmaz, Ecevit, Cindoruk işbirliğiyle ANASOL-D Hükümeti kuruldu.

İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında, “Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma” (EMASYA) protokolü imzalanarak; sivil bürokrasi de askerin kontrolüne verildi. 16 Ağustos 1997’de, Başbakan Mesut Yılmaz, “Siyasi hayatıma mal olsa da bu yasayı geçireceğim”  dediği ve “kesintisiz zorunlu eğitim”i 8 yıla çıkaran yasayı; TBMM’den geçirdi.

30 Ağustos 1997’de Jandarma Genel Komutanlığı görevini devreden Teoman Koman; giderayak son bir mesaj verdi, “Esas önemli tehlike, PKK’dan bile daha tehlikeli olan irticadır” dedi.

10 Eylül 1997’de Batı Çalışma Gurubu (BÇG) adına bir açıklama yapıldı. “Sabah namazı çıkışlarında yapılan gösteriler devam ederse ve irtica tehlikesi sürerse, Atatürk ne yaptıysa onun yapılacağı” kamuoyuna hatırlatıldı.

Ahmet Necdet Sezer’in başkanı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin 16 Ocak 1998 tarihli “kapatma kararı”yla; Refah Partisi’nin siyasi hayatı sona erdi. Necmettin Erbakan ve arkadaşları; “siyasi yasaklı”  haline getirildi. Bu karardan bir ay kadar önce (17 Aralık 1997’de); Fazilet Partisi kurulmuştu. Milli Görüş Hareketi’nin siyasi mücadelesi; yeni parti üzerinden devam ettirilmiş oldu.

24 Mart 1998’de Hükümet, “İrtica ile Mücadele Yasa Tasarısı”nı Meclis’e sevk etti. Gazeteler bu haberi; “irticaya karşı topyekûn savaş” manşetiyle verdi. 2 Nisan 1998’de, İçişleri Bakanı Murat Başeskioğlu, 300 belediye başkanı hakkında “soruşturma” başlattı.

21 Nisan 1998’de RP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan; 12 Aralık 1997’de Siirt mitinginde, ders kitaplarında bile bulunan bir şiiri okuduğu için Diyarbakır DGM tarafından 10 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Bazı gazetelerin, “Artık muhtar bile olamaz” diye manşet attıkları Erdoğan; belediye başkanlığı görevini bırakarak, 26 Mart 1999’da cezaevine girdi.

24 Mayıs 1998’de, vakıf yöneticilerinin evlerine seri baskınlar düzenlendi. Her birisi, gece yarısı Emniyet’e götürülüp hesaba çekildi. 9 Temmuz 1998’de, ülkenin Milli Askeri Stratejik Konsepti (MASK) değiştirildi; yeni düşman, “yeşil sermaye” olarak tanımlandı. İslami kesime ait şirketler aleyhine yıpratma kampanyaları başlatıldı.

Aralık 1998 sonuna kadar, toplam 626 TSK mensubu ordudan ihraç edildi. Büyük çoğunluğunun gerekçesi, “irtica” olarak belirtildi. 9 Ocak 1999’da, Harp Akademileri Komutanlığı tarafından hazırlanan kitapta; “irticaya karşı yeni bir Kurtuluş Savaşı” başlatmanın gereği ve önemi vurgulandı.

3 Mayıs 1999’da, Merve Kavakçı’nın Meclis’te başörtülü olarak yemin etmesi engellendi. Bülent Ecevit, “Şu kadına haddini bildirin” dedi; Süleyman Demirel, “ajan-provokatör” olduğunu söyledi.

10 Mayıs 1999’da İstanbul Valisi Erol Çakır, İl Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ve 1. Ordu Komutanı Çevik Bir; medya patronu Aydın Doğan’ı Çamlıca’daki evinde ziyaret ederek, 4 saat görüştüler. 29 Temmuz 1999’da, Danıştay tarafından; “sarı basın kartlarında türbanlı fotoğraf kullanılamayacağı”na dair, resmi görüş bildirildi.  17 Ekim 1999 tarihinde, “İHL öğrencilerinin türbanla derslere girmesi” yönünde karar veren Bursa 2. İdare Mahkemesi Başkanı Sabri Ünal; görevinden alınarak daha pasif bir göreve getirildi.

28 Şubat sürecinin siyasi, askeri ve hukuki operasyonları; 3 Kasım 2002 seçimlerine ve AK Parti iktidarının ilk dönemlerine kadar devam ettirildi. 22 Mayıs 2013’te açılan “28 Şubat Davası”, 13 Nisan 2018’de sonuçlandı; darbe sanıklarından 21 kişi için “müebbet hapis”, 68 kişi için “beraat”, 10 kişi için “zaman aşımı”, 4 kişi için “ölüm nedeniyle davanın düşmesi” kararı verildi.

Ancak uydurma iddialarla hapse mahkûm edilenlerden; halen içeride yatanlar var. İdari kararlarla mağdur edilenler ise; uğradıkları haksızlıkları, adaletsizlikleri sineye çekip kabullenmiş oldular.

ZEKERİYA ERDİM

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir