Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Suriye Savaşı Rusya’nın Ekonomisini Güçlendirdi

Suriye’de fiilen ya da vekâleten bulunan ülkelere savaşın sosyal ve ekonomik faturası nedir?

İlk olarak Rusya’dan başlamak gerekir. 30 Eylül 2015 tarihinde Moskova hükümeti iddia ettiği militan gruplara karşı hava saldırıları yapmak amacıyla Esed’in devlet desteği ile Suriye’ye askeri müdahaleye başladı. Söz konusu müdahale askeri kapasite açısından olumlu bir profil çizen Rusya’nın kapasitesini test etmesi açısından önemli olmasının yanında iç siyasette bir hayli sıkışan Putin’in iktidarını sağlamlaştırması açısından bir fırsat oldu. Askeri müdahale karşısında olan birçok analist ve yazar, Rusya’nın kötü durumda olan ekonomisinin söz konusu müdahalenin maliyetiyle birlikte daha da derinleşeceğini iddia etti. Uluslararası ekonomik veri tabanları incelendiğinde ortaya çıkan tablo söz konusu yazar ve analistlerin beklentilerini boşa çıkardı. 2015 rakamlarına göre Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (Grand Domestic Product-GDP) yaklaşık olarak 1,4 milyar dolarken 2018’de bu rakam          1,6 milyar dolara yaklaşmıştır. Dolayısıyla Suriye’ye direkt olarak müdahil olan Rusya’nın ekonomisi savaştan ötürü zarar görmemiştir. Savaşın Rus halkına yansımasına dair çok fazla veri olmamakla birlikte, Rus halkının Esed ve Nusayri kesime yönelik olumlu bakış kazandığı söylenebilir. Nitekim Putin’in iç siyasette güçlenmesini sağlayan söz konusu askeri müdahale, Putin’in siyasi liderliği sayesinde Rus halkının da Esed’e ve Suriye’ye olumlu bakmasını sağlamış olabilir.

Suriye’de hem direk hem de vekâleten bir savaş yürüten İran ise incelenmesi gereken ikinci aktördür. İran nükleer enerjiden silah elde etme niyetinde olduğu iddialarından ötürü uzun bir süre ABD ve Birleşmiş Milletler yaptırımlarına maruz kalmıştı. Söz konusu yaptırımlar, İran ekonomisini ciddi anlamda etkilemişti. Benzer şekilde İran yaptırımlarına uymayan aktörler de ABD tarafından hukuksuz şekilde cezalandırılmıştı. Yaptırımlar, İran’ın bölgesel etkinliğini bir nebze de olsa kırmıştı. 14 Temmuz 2015’te P5+1 (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi 5 ülke: ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) ile imzalanan nükleer anlaşma, İran’a yönelik ambargoları kaldırmıştı. Tahran yönetimi anlaşma sonrası elde edeceği kazançlarla bölgesel nüfuzunu artırmaya yönelik politikalar izledi. Bu noktada Suriye, İran’ın ekonomik olarak kayıplar yaşadığı bir ülke olarak kaydedilmemektedir.

Nitekim İran gerek gönüllü milisler gerekse Afganistan ve Pakistan’dan devşirdiği Şii milisleri kullanarak Suriye’de vekâleten savaşmaktadır. Suriye savaşının İran’da sosyal hayata yansımasına gelince, mezhepçi kimliğin halk arasında daha da şiddetlendiği söylenebilir. Her ne kadar Nusayrilik İran’ın resmi mezhebi olan Caferilikten ayrışsa da İran halkı Suriye’de “şehit” olan askerlere yönelik dini törenler ve programlar düzenlemektedir. Ağıt ve acı çekme kültürünü içerisinde barındıran bu mezhebi inanç, İran halkının, Tahran’ın Suriye politikasını meşru kılmaktadır. Diğer taraftan savaşın ekonomik maliyeti konusunda halkın belli kısımlarında huzursuzluğun da mevcut olduğu bilinmektedir.

Suriye için gelecekte en makul çözüm ne olabilir?

Herhangi bir bölgesel krizde olduğu gibi Suriye krizi de siyasi yollardan çözülmeli. Dolayısıyla siyasi çözüm en makul çözüm olarak öne çıkıyor. Fakat iç savaşın sekizinci yılına girmesiyle birlikte Suriye’nin de facto olarak parçalanması, her bölgeyi farklı aktörün kontrol etmesi, her aktörün farklı ülke veya grup tarafından kontrol edilmesi, belirli ölçülerde işbirliği halinde olan aktörlerin bile farklı politik öncelikleri olması (Türkiye-Rusya-İran örneğinde olduğu gibi) her türlü çözümü Suriye özelinde neredeyse imkânsızlaştırmaktadır. Bölge dışı aktörlerin Suriye politikası da bu anlamda çözüme engel olmaktadır. Örneğin, ABD’nin pasif tutumu, İran ve Rusya’nın aktif tutumuna yol açmıştır. Bu durumda Esed’in iktidarda kalmasını ve muhaliflerle birlikte birçok kesimin savaşa devam etmesine neden olmuştur. Siyasi çözüm nihai varılacak sonuç olarak en makul çözüm olmasına rağmen askeri bağlamda krizin sonlandırılması daha elzemdir. Nitekim ülkedeki insanların göç etmesi, kalanların savaşın ortasında ekonomik ve sosyal durumlarının zor olması askeri çatışmaların getirdiği yıkımla alakalıdır. Dolayısıyla ivedilikle yapılması gereken çatışan tarafların bir araya getirilip askeri çözüm noktasında ortak kararların alınmasıdır.

Bu anlamda Soçi ve Astana süreçleriyle sağlanan fakat hayata geçirilmesi noktasında aksaklıklar yaşanan ateşkes konusu öncelenmelidir. Taraflar ateşkese uydukları takdirde Suriye sahasında insani durum biraz daha hafifleyecektir. Ve çatışan taraflar, sekiz yılın getirdiği yorgunluğun sona ermesi umuduyla siyasi çözüme doğru yöneleceklerdir. Fakat söz konusu siyasi çözümün kapsayıcılığı bu noktada önem arz etmektedir. PKK/PYD, DAEŞ gibi terör örgütlerinin Suriye sahasından tamamen silinip siyasi kanatları etkisiz hale getirilmelidir. Bu anlamda söz konusu örgütler ve halkın istemediği bir yönetici Suriye’nin geleceğinde yer almamalıdır.

Mehmet Rakipoğlu

 

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir