Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 23, 2024

Sarı Yelek Devrimi

Alaattin Diker Fransa’daki olaylarla ilgili bir pazar yorumu yaptı. Siyasal ķökenli olmasına rağmen aktif siyasete uzak olan Diker, Avrupa’nın değişim işaretlerini almanın heyecanı ile yazdı. Almanya’dan….

En son söyleyeceğimizi şeyi en başta söyleyelim: Her devrim Fransa’da başlar, Fransa dışında biter!
Her ne kadar siyasal konulara girmek istemesem de Fransa‘daki olaylar bana Berlin Duvarı‘nın yıkılışını hatırlattı. O zaman da aynı heyecanla bir yazı kaleme almıştım: Dünya Yeniden Kurulurken. Evet, o kurulan dünya çöküyor artık. Bu gelişmenin küresel ve yerel ölçekte ayrı gerekçeleri bulunuyor ancak biz Fransa ile sınırlı kalacağız…
Zihninizi hiç yormayın! Yeni bir Gezi Kalkışması ile yüz yüze değilsiniz! ‘Artık Yeter!’ sloganı ile Paris sokaklarına dökülenler varoşların öz çocukları, yani ‘la France peripherique’. Bu kavram Fransız sosyolog Christophe Guilly tarafından ortaya atıldı. Gully bu kavramı merkezi yönetim ile Jakoben geleneğin hüküm sürdüğü Fransa‘da egemen elitler ve taşra arasındaki uçurumu açıklamak üzere geliştirdi. Şehir varoşlarında, küçük kasabalarda yaşayan insanlar sömürüldüklerini düşünüyorlardı. Siyasal, toplumsal ve kültürel bakımdan dışlandıklarına inanıyorlardı. Metropollere çöreklenmiş bir avuç egemenin onlara yanlış kader çizdiklerini söylüyorlardı. Peki, neydi onların razı olmadıkları bu kader?

Son yıllarda hayal kırıklığı ve öfke sularında yüzen ‘periferi’ var olduğunu haykırıyor ilkin. Fransa‘nın teknokrat, sol ve sağ liberal elit ve tuzu kuru bir kesimden ibaret olmadığını duyuruyor. Orta tabaka ve işçi sınıfı sabır taşına dönmüştü son yıllarda. Her siyasal partiye umutla sarılmıştı. Ülkede değişen hiç bir şey olmayınca elbette sabırlar da tükendi. Daha önemlisi 1789 Fransız İhtilali’nden beri ‘halk sınıfları’ tabiri mevcut Fransa’da. Onlar da kendilerini ülkenin gerçek sahibi biliyorlar. Bu bilinç başka Avrupa ülkelerinde görülmez. Ancak bu hareketin yalnızca Fransa ile sınırlı kalacağını düşünmek imkânsız. Özellikle orta tabakanın zayıfladığı başka ülkelerde; örneğin İngiltere‘de Working Poors veya Almanya‘da Minijobberolarak tanımlanan dar gelirli kesimlerde aynı sorunlar görülmektedir. Üstelik dış göç ve onun yarattığı patoloji giderek belirleyici olmaktadır.
Kanaatime göre; Fransa‘da Sarı Yelek Hareketi ile İtalya’da Beş Yıldız Hareketi‘ni doğuran süreç Almanya‘da henüz başlamıştır. Fransa -tıpkı 1789’daki gibi- tüm Avrupa için bir ‘laboratuvar’ mesabesindedir ki onun etkilerini en geç on yıl içerisinde Almanya‘da göreceğiz. Bugüne kadar politikacılar ‘popülizm’ yapıyorlardı, artık Avrupa’da halk kendi ‘popülizmini’ kendi yapmaya başladı. Her kesim bu hareketin içerisinde temsil edildiği için sağ ya da sol nitelemeleri uçuk kalıyor. Toplumsal huzursuzluklar ekonomik krizle tekrar depreşecek, Avrupa yeni yüzüne böylelikle kavuşacaktır. Parlamento dışı muhalefeti –ki birçok Avrupaülkesinde hala canlıdır– yerleşik partiler içerisinde eritme imkânı da giderek kaybolmaktadır, yani aşırı sağ veya aşırı sol partiler sivil muhalefet için cazibesini kaybetmektedir.

Eğer Sarı Yelek Hareketi’ni bir kalkışma olarak tanımlarsak, Fransa’da rejim krizi baş göstermiş demektir. İlginç olan bir başka nokta da, rejimim konuşacak muhatap bulamamış olması. Bırakınız partileri, ne sendikalar ne de sivil toplum örgütleri olayları denetleyebilecek güçtedir. Üniversite öğrencileri sorunu tam kavrayamadıkları için olayları izlemekle yetinmektedir ayrıca. Kamuoyu ya referanduma gidilmesini ( bu şartlarda imkânsız) ya da Macron’un istifasını ( o da mümkün değil) beklemektedir. Bu durumda bir erken seçim gündeme gelecektir ki devlet yönetiminde iki başlılık doğacaktır. Kısaca ayrı partilere mensup Başkan ve Başbakan ile ülke yönetilmeye çalışılacaktır. Son tercih büyük olasılıkla Macron’un kendine yeni bir Başbakan aramasıdır. Direkt söylemek gerekirse: Fransa’da başkanlık sistemi ömrünü tamamladı.
Kısaca, benzin fiyatlarının artırılması yüzünden patlak veren bu olayları yalnızca ekonomik boyutuyla göremeyiz. I. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümü töreninde Macron, ABD Başkanı Trump‘ın yüzüne şunları söylemişti: ”Vatanseverlik milliyetçiliğin tam tersidir. Milliyetçilik vatanseverlik duygusuna bir ihanettir. Kendi çıkarlarımızı öne çıkararak, başkalarını dikkate almayarak bir milleti ayakta tutan en kıymetli şeyi yok ediyoruz: Ahlaki Değerleri.”
Dün, Champs Elysees meydanında, bu ahlaki değerlerin nasıl bir şey olduğunu gözlerimizle gördük. Yeni Dünya Düzeni‘nde söylemi denetleyen, ahlaki değerleri de belirliyor.

Alaattin Diker
Kaynak: muazergu.com

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir