Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Abd’nin Çekilme Kararında Astana Etkisi

Astana üçlüsünün İdlib gerilimi sürdüğü 7 Eylül’de Tahran’da yaptığı zirve sonrasında açıklanan 12 maddelik ortak bildirisinin ikinci maddesinde Fırat’ın doğusundaki ABD’ye ve terör örgütü PYD’ye şu mesaj verilmişti: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine olan kuvvetli ve devam eden taahhütlerini vurgulamış ve bunlara herkes tarafından saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir. Kim tarafından gerçekleştirildiğine bakılmaksızın, hiçbir eylemin bu ilkelere halel getirmemesi gerektiğini yinelemişlerdir. Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir.”

Bu zirveden 10 gün sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya’nın Soçi kentinde yaptığı toplantıdan da İdlib konusunda bir mutabakat çıkmıştı. Bu iki zirvenin hemen ardından sadece Türkiye’den değil, Astana’daki partnerlerimiz de dozu giderek yükselen bir Fırat’ın doğusu vurgusu yapmaya başladı.
Çünkü Astana üçlüsü, adım adım Suriye’nin istikrarsız bölgeleri üzerindeki kaosu kaldırmış, İdlib konusu da çözüm kanalına sokulunca sadece Fırat’ın doğusunda çözülmesi gereken bir ur kalmıştı. Bu ur, Suriye’nin toprak bütünlüğünün önündeki tek engeldi. Ayrıca Suriye’de yeni bir Anayasa oluşturma sürecine gelinmişken, Fırat’ın doğusundaki yapı artık bu ülkede çözüm isteyen tüm güçlerin önünde bir engel teşkil ediyordu. İşte bu nedenle bu bölgeye yönelik hareketlilik hızlandı.
Önce 27 Kasım’da toplanan Milli Güvenlik Kurulu’ndan çok net bir kararlılık mesajı verildi. Toplantı sonrası açıklanan bildirideki şu ifadeler mesajın ulaşacağı adresi gösteriyordu:

– Bazı ülkelerin, proje terör örgütleri FETÖ/PDY ile PKK/KCK`nın Suriye kolu PYD-YPG`yi terör örgütü olarak görmemesinin, terörizmle küresel ölçekteki mücadeleye büyük zarar verdiği hususu bir kez daha teyit edilmiştir.

– Türkiye’nin, baştan beri Suriye’nin toprak bütünlüğünden ve siyasi bütünlüğünden ve siyasi birliğinden yana olduğuna, barışın tesis edilmesi için gayret gösterdiğine işaret edilerek, siyasi çözüme en büyük tehdidin Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasından geldiği belirtilmiştir.
Suriye’deki herhangi bir emrivakiye göz yumulmayacağı ve meşru müdafaa hakkının kullanılacağı vurgulanarak, PKK/PYD-YPG`nin bölge halkına zulmederek ve göçe zorlayarak değiştirdiği demografik yapıya karşı da duyarsız kalınmayacağı güçlü şekilde ifade edilmiştir.
ABD’de boş durmuyordu. Bu noktada Washington’daki şahin ekibin amacını gösteren en net ifadeyi, Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey kullandı. Jeffrey, ABD Dışişleri’nde basına yaptığı açıklamada “Artık Astana’nın fişini çekme vakti” dedi. Jeffrey, bu açıklamasından iki gün sonra, yani 7 Aralık’ta Ankara’ya geldi. Terör örgütü PYD/YPG’ye yönelik olumlu mesajları nedeniyle kendisine Türk kamuoyunca sıcak bakılmıyordu. Ankara’nın Fırat’ın doğusuna müdahale konusundaki kararlılığı, Jeffrey’in Ankara’daki tüm temaslarına yansıdı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile görüşen Jeffrey Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de görüşmek istedi. Ancak bu isteği kabul görmedi. Jeffrey, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tarafından kabul edildi. Bu kabul sonrasında Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklama manidardı: “Türkiye’nin PYD/YPG konusundaki net duruşu ifade edilmiş, sınırımızda hiçbir terör unsurunun varlığına müsaade edilmeyeceği kararlılıkla vurgulanmıştır.”

Bu ziyaretten 5 gün sonra Erdoğan’ın çok ses getiren açıklaması yapıldı: “Fırat’ın doğusunu terör örgütlerinden temizlemek için harekatımıza birkaç gün içinde başladık, başlayacağız.”
Ne olduysa ondan sonra oldu. Trafik hızlandı. 14 Aralık’ta Erdoğan ile Trump bir telefon görüşmesi yaptı. Serdar Turgut’un 21 Aralık’taki yazısında aktardığına göre, Erdoğan, Trump’ın çekilme kararını o görüşmede öğrenmiş. Ancak Trump bu kararını en yakınındaki birkaç isim hariç kimseye söylememiş. Çünkü bu düşüncesini aktarsa James Jeffrey, 18 Aralık’ta “Fırat’ın doğusuna bir harekata sıcak bakmıyoruz” açıklamasını sanırım yapmazdı.

Ancak bu kararın ne zaman alındığı net değil. Çünkü çekilme kararı alan bir başkanın altında görev yapanların, Kasım ayı sonunda “30 bin YPG’liyi eğitme” ve terör örgütünü korumak için sınıra gözlem noktaları kurma planlaması yapması çelişkiler barındırıyor. Ayrıca çekilme takvimi olarak 60-100 gün belirlemesi kafalarda soru işareti doğuruyor. Çünkü bu tarihin Türkiye’de siyasetin giderek gerileceği bir yerel seçim takvimine denk düşmesi dikkat çekici.
Konumuza dönecek olursak, Türkiye ile ABD arasındaki gerilim olarak yansıyan meselenin, perde arkasında kalan bir boyutu daha mevcut. O da ABD’nin karşısındaki gücün sadece Türkiye olmadığı… Bu ifadem, Türkiye’nin gücünü küçümsemek anlamı taşımasın. Tam tersine, Türkiye bölgede kurulacak yıkıcı planları derinden sarsacak adımlar atıyor. Ancak bu trafikte gözlerden kaçan önemli bir gelişmeyi hatırlamak gerekiyor. O gelişmede şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kritik açıklamayı yaptığı 12 Aralık’ta, Rusya Savuma Bakanı Sergey Şoygu, ABD’li mevkidaşı James Mattis’e iki nota gönderdi. Bu notaların ilkinde, Suriye’de Fırat’ın doğusundaki ABD kontrolündeki bölgelerde artan Kürt-Arap çatışmalarından duyulan endişe dile getirildi. Notada Fırat’ın doğusunda ABD’nin desteğiyle kurulan özerk yönetim bölgesinin siyasi olarak kaydadeğer bir ilerlemenin yanı sıra Suriye’ye barışçıl bir yaşamın getirilmesine, ekonomik altyapıların gelişmesine hiçbir katkı sağlamadığına dikkat çekildi. Yani Astana’da partner olan iki ülke, Fırat’ın doğusuyla ilgili aynı gün ABD’ye yönelik çok net iki çıkış yapmıştı.
Diğer partner İran’la da, 19 Aralık’ta üst düzey bir buluşma gerçekleşti. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Beşinci Toplantısı’na katılmak üzere Türkiye’ye geldi. Ruhani, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da kabul edildi. İki liderin ortak basın toplantısında Ruhani’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğüne herkes saygı duymalıdır ve bu konuda biz iki ülke tamamen hemfikiriz” açıklaması çok net bir mesaj niteliği taşıyordu.
Sonuç olarak aktardığımız hızlı trafik göz önünde bulundurulduğunda, Astana üçlüsünün birbirini tamamlayıcı olarak gözüken adımları, ABD’nin karşısındaki bloğu net olarak görmesine neden oldu. Çekilme açıklamasını bu açıdan da değerlendirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir