Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Hangi Deistler Emperyalizme, Siyonizme, Hıristiyan Misyonerliğine Hizmet Ediyor?

Yaradancılık, anlamına gelen deizm, dünyaya veya evrenin işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanan ve tüm dinleri reddeden bir inanç biçimidir. Deizm, peygamberleri ve Kutsal kitapları reddeder.Deizm, dine akılcı bir açıdan yaklaşır. Deizme göre Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için mucizelere, vahiylere ihtiyaç yoktur.

Aslında bu yaklaşım arifane bir perspektiftir. Necip Fazıl Kısakürek’in deyimiyle ‘kaba softa ham yobazların’ din anlayışından daha ahlâkî, akılcı ve romantikdir. Karşılıksız sevmek gibi platonik olduğu söylenebilir.

Hani anlatılır ya; “Bir mecliste ilm-i kelâm üzerine sohbet edilirken, ilmine pek mağrûr bir âlim, kendine bir pâye çıkarmak için böbürlenerek şöyle demiş: “-Ben bu ilme ömrümü verdim…Öyle ki Allah’ın varlığına yüzden fazla aklî delîl buldum…Bu muvaffakiyyet hiç kimseye müyesser olmamışdır…”
O mecliste bulunan bir ârif, hem o ilmine mağrûr âlimi hem de meclisdekileri irşâd için şöyle der; “-Haaa! Demek ki o kadar çok şüphen varmış!…”
Hakk’ın varlığına aklî delîl bulmak, ârifler katında abesle iştigaldir zîrâ âriflere göre Cenâb-ı Hakk zâten “ZÂHİR”dir…Hattâ öyle zâhirdir ki “Allah, zuhûrunun şiddetinden dolayı görülemez” demişlerdir…

Deizm bütün dinleri ve din olgusunu redd ettiği için peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günah, ibadet, dua, vahiy, kader, ahiret, cennet, cehennem, melek, cin ve şeytan gibi kavramlar bu inanışta yer almaz. Ateizm hiçbir dine ya da Tanrı’ya inanmamak. Deizm ise yalnızca Tanrıya inanmak ama dinleri kabul etmemektir.

Semavi dinlerin kutsal kitaplarına ilişkin ilk tartışmalar, mevcut Tevrat’ın orijinal olup olmadığının gündeme getirilmesiyle başladı. Bazı Yahudi din bilginlerince “Bugünkü Tevrat’ın Musa’ya verilen Tevrat olduğu ve hiç değişikliğe uğramadığını” vurgulanırken, diğer taraftan, onun değiştirildiği, tahrif edildiği, içinde bilgi yanlışlıklarının ve çelişkilerin bulunduğu da belirtilmiştir. Tevrat’ın eski İbranice yazmasının M.Ö. I. yy’daki İbranice metinlere dayandığı din tarihçileri ve teologlarca ileri sürülüyor.

Tevrat’taki materyallerin içeriğinin, farklı kaynaklardan toplanarak nasıl bir araya getirildiği, böylece Tevrat’ın, efsaneler, mitolojiler, kehanetler, biyografiler, folklor ve ilahîler içeren bir antoloji mahiyetinde oluştuğunu iddia eden Yahudiler de çıkmıştır. Yahudilerin elinde bulunan bu günkü Tevrat’ ın ( TORAH) toplanıp kaleme alınma süreci tartışılmaktan kurtulamamıştır.

Bu açıdan bakıldığında bir yanda Yahudilik diye sınırları belli, yeniliğe kapalı bir din vardır, diğer yanda ise sembollerini dinden alsa da bir şekilde Tanrı ile bağını kesmiş seküler bir Yahudi kültürü olduğu görülmektedir. Bunun böyle olmasının nedeni ise Yahudiliğin iki kaynaktan beslenmesidir. İlki; De-Orayta’dır ki bu, “Tora” kaynaklı, “talimat” anlamındadır. Zaten Tora’nın bir anlamı da budur. İkincisi ise De-Rabanan yani Yahudi din ulularının/bilginlerinin sistematik hale getirdiği hukuk sistemidir.

Kutsal kitapların ortaya çıkışına ilişkin tartışmalar Kur’an eleştirilerinden çok önce başlamıştı. İncil Konsillerinin toplanma gündemleri farklı İncil nüshalarının içinden şimdiki İncili oluşturan dört kitabı seçmek içindi. Hıristiyan din önderleri, Hıristiyanlıkla ilgili tartışmalı konuları aydınlatmak ve bir sonuca bağlamak için, tartışılacak konunun önemi ve ilgilendirdiği bölge oranında büyük toplantılar düzenlemişlerdir. Bu toplantılara “Konsey” ya da “Konsil” adı verilmişti. Hatta iddialara göre dört bölümden oluşan İncil İznik konsilinde yüzlerce İncil arasından seçilmişti.

Halîfe Ebu Bekir’in döneminde Hattap Ömer’in teşvîk ve ısrarıyla, hâfız ve vahiy kâtibi olan Zeyd Bin Sabit başkanlığında bir hey’et oluşturulmuş, Kur’ân’ı toplayıp bir kitap haline getirme görevi bu hey’ete verilmiştir. Bu Kur’an derleme ve tasnif heyeti, İslam tarihinin ilk konsilidir. Kur’an’a girecek ayet ve surelerin belirlenmesi ve tasnifine uğraşan konsile Ömer, Osman, Ali, İbn Kaab, Zeyd Bin Sabit’e büyük ölçüde yardımcı olmuştur. Bununla birlikte İbni Mesut ve Hz. Ali gibi İslam peygamberinin yanından ayrılmamış dini şahsiyetlerin, Kur’an derleme heyetinin dönemin siyasi iktidarının istekleri doğrultusunda bazı sure ve ayetlerin Kur’an’a dahil etmediğini ama buna karşılık kendilerinin bilmediği, peygamberden duymadıkları bazı sure ve ayetlerin ise mushafa yani sahifelerden müteşekkil kitaba eklendiği iddiasında bulunmaları bir çok kaynakta yer almaktadır. İslam Peygamberinin ölümünden sonra başlayan tartışmalar farklı mushaf nüshalarının imhasına yol açsa da, ilk dönem Hadis ravilerinin, fakih ve müfessirlerin metodoloji oluşturma çabaları sırasında bu tartışmalara ilişkin mâlumata yer verilmiştir.

Benim değinmek istediğim asıl konu, iyi niyetle(!) ‘Kuran’a dönüş’ adı altında başlatılan Kur’an araştırmalarının; önce tasavvuf ve aziz menkıbelerini tenkidi, sonrasında Hadis kritiğinin mevzu ve Hasen yani Ravi zincirinin şüpheli olduğu hadislerin ayıklanmasına evrilmesi, bir sonraki adımda ise Kur’an araştırmalarının Kur’an’ı reddeden tenkid usulüne dönüşmesidir. Belki bu mevcut durum aydınlanma veya reform gibi algılanabilir. Ancak özellikle Türkiye’de bu girişim ve çabaların sadece İslam dini, kitabı ve peygamberi ile sınırlı olduğu görülmektedir. O zaman sözde hikmet arayıcılarının, hakperest geçinenlerin, şarlatan olduklarını söylemek zorundayım. Çünkü Deizm madem Yüce Yaratıcı kavramını kabul etmektedir o halde Yahudilik ve Hıristiyanlık ve Bahailik’te tenkit edilmeli, yüce yaratıcının vahiy kriteri ve aracı olarak bildirdiği insana verdiği akla uymayan yönleri ortaya konulmalıdır. İslam’ı eleştirdikleri kadar Yahudilik, Hristiyanlık ve Bahailiği eleştirmekten kaçınanlar küresel emperyalizmin, Siyonizm’in ve Hıristiyan misyonerliğinin çanak yalayıcısıdır. Eee boşuna dememişler; “gevurun ekmeğini yiyen kılıcını kuşanır.” Sahi her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış bu memlekette gevur kayırıcılar kim?

İkaz: anlamadan dinlemeden kâfir/nasrani/rafizi yaftası vuranlara her dem derim ki;

“Bize kâfir demiş Mütfî Efendi,
Tutayım ben ana diyem Müselmân,
Vardıkda yarın Rûz-i Cezâ’ya,
İkimiz de çıkarız anda yalan!”

Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc32

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir