Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Ha Kemalist Ha Anti Kemalist

Yok, Aslında Kimsenin Kimseden Farkı;

Neyi savunuyor ve neyin yanında yer alıyorsak orada değiliz. Oranın değiliz… Nerede olduğumuzu ya da olmamız gerektiğini bilemediğimiz için bizden önceki ezberlere sığınıyoruz.  Sorgulamadan, düşünmeden… Neyi eleştiriyorsak ya da neyden kıyasıya nefret ediyorsak belli bir zaman sonra eleştirdiğimiz ya da nefret ettiğimiz o şeye dönüşüyoruz. Onun için bu toplumdaki farklı grupların ya da ideolojik kesimlerin son tahlilde yok birbirinden farkı.

Modern Türkiye’ye resmi törenlerin, bürokratik şölenlerin, zorlama anmaların, zoraki eğlenmelerin, koro halinde ağlamaların memleketi desek sanırım mübalağa etmemiş oluruz. Deliye her gün bayram hesabı coşkuyla kutlayacağımız, avuçlarımız patlarcasına alkışlayacağımız, itinayla kendimizden geçeceğimiz, törenlerle ve şölenlerle anacağımız bir sürü günümüz ve gecemiz var.

Aynı zamanda bütün ulus olarak tekmili birden üzüleceğimiz ölüm yıldönümlerimiz de… Ağla komutuna dokunulunca ağlayacağımız nice sebepler… Gül düğmesine basılınca yanaklarımızda açılıveren tebessüm goncaları… Sezen Aksu’nun “azıcık alttan azıcık üstten/hobbidi hobbidi hoplatalım” diyen ‘Çakkıdı’ şarkısı ruh halimizi ele veriyor. Ağlama nöbetlerimizi birden kahkahalarımız bölüyor. Kahkahalarımız gözyaşlarımızı, gözyaşlarımız sevinçlerimizi yalanlayıp duruyor biteviye. Birilerini görmek, birilerine görünmek için içine düştüğümüz sevinç ve üzüntü nöbetleri… Sevincimizi de hüznümüze gölgeleyen sahtelikler, sahtekârlıklar…

Yüzlerce yıldır neysek aslında o olmadığımız, olamadığımız bir fanusun içindeyiz. Neyi savunuyor ve neyin yanında yer alıyorsak orada değiliz. Oranın değiliz… Nerede olduğumuzu ya da olmamız gerektiğini bilemediğimiz için bizden önceki ezberlere sığınıyoruz.  Sorgulamadan, düşünmeden…

Neyi eleştiriyorsak ya da neyden kıyasıya nefret ediyorsak belli bir zaman sonra eleştirdiğimiz ya da nefret ettiğimiz o şeye dönüşüyoruz. Onun için bu toplumdaki farklı grupların ya da ideolojik kesimlerin son tahlilde yok birbirinden farkı.

Sahici İnanmayı Bilmiyoruz

Şu yalan dünyaya en çok tamah edenler, altın yığanlar, para sevenler maalesef yalan dünyanın pisliklerinden dem vuran dindar/muhafazakârlar. Kendini en çok koruyan ve kollayanlar kadere inananlar. Sıfır riskle yaşayanlar kahramanlık menkıbelerinde boğulanlar. Söze Allah’la başlayıp sözün sonunu getirip kendine dayayan ego şişirenler ehli tasavvuf. Bir lokmanın bir hırkanın edebiyatı da yapılmıyor artık!

Sahici inanmayı, adanmayı, gerçekten sevmeyi bilemiyor ve beceremiyoruz. İnançlarımız sömürü, adanmışlığımız kullanılmışlık, sevmemiz istismar mevzuu…

Her ne kadar da toplumu laik/anti laik, dinli/dinsiz, gerici/ilerici, Kemalist/Anti Kemalist, cumhuriyetçi/şeriatçı… Gibi ayrımlara tabi tutsak da gündelik davranışlarımızda herhangi bir ayrılığın aslında olmadığını görebiliriz. Abartmayı, putlaştırmayı seviyoruz. Değer verdiğimiz insanlara insanüstü güçler atfediyoruz. Olanı, olduğu gibi kabul etmek yerine efsanelerin, efsunların aynasından yansıyanları daha makbul görüyoruz. Gücün karşısında eğiliyoruz. Aslında karşısında eğildiklerimiz gücünü bizzat bizlerden devşiriyor. Bizim güçsüzlüğü kabullenmemiz aslında onları güçlü kılan.

Malum olduğu üzere her 10 Kasım’da Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümü nedeniyle törenlerle anıyoruz. Mustafa Kemal bizzat tekkeleri, zaviyeleri, türbeleri kapatmıştı ama bugün kendisinin mezarı bir türbeye dönüşmüş durumda. 1925’te Kastamonu’da “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir (lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” diyen bir âdemoğlunun bugün ölüsünden medet umuluyor.

 

Çağdaş Gericilik

Toplumun bir kesimi başı her sıkıştığında Anıtkabir’e koşarak toprak olmuş bir faniye şikâyette bulunuyor, durum arz ediyor, rapor veriyor. Her fırsatta ölü tapınıcılığını men eden, aklı rehber edinen Mustafa Kemal insanüstü bir varlık olarak addeliyor, kutsanıyor. Anıtkabir adeta bir mabede dönüşmüş durumda. Neredeyse etraftaki ağaçlara çaput bağlanıp, dilek tutulacak. Ermiş, ulu bir şahsiyetin yatırı…

Kemalistler kendilerini memleketimizin en çağdaş, yüzü medeniyete en dönük kesimi olarak görürler ve gösterirler. Aslında çağdaş yobazlığın, ilkel medeniliğin karanlığında debelenip duruyorlar. Her yanı çağdaş hurafelere boğmuş vaziyetteler. Bu çağdaş gericiliğin hem toplumsal hem siyasal anlamda yarattığı travmaların farkında olmayarak krizi derinleştirme peşindeler.

Mustafa Kemal Yok, Mustafa Kemal İmajı Var

Toplumun en ezberi bozulmamış, sorgulamayan paradigması Kemalizm, Mustafa Kemal’i de dokunulamaz, anlaşılamaz bir tabu haline getirtmekte. Törenlerde, şölenlerde yaratılan Mustafa Kemal imajı ne yazık ki bizler gibi bir fani olan Mustafa Kemal’in üzerini örtmüş durumda. Her zaman dediğimiz gibi Mustafa Kemal Atatürk yok aslında Kemalistler ve Mustafa Kemal’e muhalifler tarafından üretilmiş Mustafa Kemal imajları var.

Aslında hiç kimse “lâ yüs’el” değil. Kimsenin dokunulmazlığı yok… İster herhangi bir insan olsun isterse Peygamber kimse putlaştırılamaz, insanüstü bir varlık olarak dayatılamaz. Evet, ülkemizde Kemalistler dindarları ve muhafazakârları suçlarlar. Aynı şekilde dindarlar da onları. Yukarıda izah etmeye Çalıştığımız gibi çok ta birbirlerinden farkları yok. İki tarafta âdemoğullarını putlaştırma taraftarları. Biri Mustafa Kemal’i diğeri şeyhini…

İslam’ın mesajının özünü tevhid oluşturur. Mutlak otorite Allah’dır. Kimse yeryüzünde tanrılık iddiasında bulunamaz. Bizim gibi bir insan olur şıhlar, şeyhler bizim üzerimizde tahakküm kuramaz. Bir kesimi gerici diye niteleyip içinde boğulduğun karanlığı görmemenin hiçbir mazereti olamaz.

Bir yanda Anıtkabir’e bir mabede gider gibi giderek Mustafa Kemal’i insanüstü bir varlık görüp, Ondan medet umarken diğer yandan şeyhlerini, hocalarını tabulaştıranları kıyasıya eleştirmek derin bir çelişki. Aynı şekilde Hacca gidip orada Hacerü-l Esvet’e yüz sürmek için kendini parçalayan, Hz. Muhammed’i putlaştıran dindarların da Kemalistlere laf söylemesi büyük paradoks. Sonuçta mantık, mantalite aynı…

Lanet olası bir çevrim… Putlaştırma ve ölüsevicilik sarmalı… İnsanların ne söylediklerine bakmadan onların mezarlarını türbeye dönüştürüp çağdaş hurafelere boğuyoruz. Legal ve illegal putçuyuz, ölü sevici… İnsanların dirisinden çok ölüsünü seviyoruz. Dirilerden çok ölüler ilgimizi çekiyor. Kahramanlarımız hep ölüler…

İnsanlarımızın farklı kesimlerinin, değişik ideolojik grupların yok aslında birbirinden farkı. Kabuğu sıyırın aynı öz karşılar sizi… Aynı ruhsuzluk, aynı insansızlık…

Hep aynı boğuculuk!

Muaz ERGÜ

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir