Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Lübnan Seçimleri, Hizbullah Cephesinin İbresini Takip Etti

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah 7 Mayıs 2018 günü, Lübnan’da yapılan seçimlerle ilgili zaferlerini ilan etmeden çok önce Suriye cephesinde askeri zaferlerini ilan etmişti. Lübnan seçim sonuçları, Suriye’de askeri cephede kazanılan ‘zaferin’ siyasi bir yansıması ve devamı olarak da okunabilir.

Lübnan Seçimleri, Hizbullah Cephesinin İbresini Takip Etti

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah 7 Mayıs 2018 günü, Lübnan’da yapılan seçimlerle ilgili zaferlerini ilan etmeden çok önce Suriye cephesinde askeri zaferlerini ilan etmişti. Lübnan seçim sonuçları, Suriye’de askeri cephede kazanılan ‘zaferin’ siyasi bir yansıması ve devamı olarak da okunabilir. Dahilde ve hariçte Hizbullah karşısında etkili bir güç göremeyen Sünni seçmen sandığa küstü. 2009 seçimlerinde yüzde 54 düzeyinde gerçekleşen katılım oranı 2018 seçimlerinde yüzde 50’nin altına inmiş ve yüzde 49.2’ler seviyesini görmüştür. Katılımda ve Müstakbel Hareketini desteklemede görülen keskin düşüş Lübnan tarihinde Müstakbel Hareketinin aldığı en büyük hezimete yol açtı. Siyasi gücünün üçte biri buharlaştı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Lübnan’da 9 yıl sonra (2009/2018)) ilk kez yapılan genel seçimler sonrası zaferini ilan etti. Seçimlerin resmileşen sonuçlarına göre, Başbakan Saad el Hariri’nin partisi Müstakbel Hareketi büyük oy kaybına uğradı. Parlamentoda 33 olan vekil sayısı 21’e inmişti. Bu üçte bir fire anlamına geliyor. Nitekim Saad Hariri, partisinin 128 sandalyeli Meclis’teki her 3 koltuğundan birini kaybettiğini ilan etti. Hizbullah lideri Nasrallah ise televizyonda yaptığı konuşmada seçimin sonucunu, “İsrail karşıtı direnişin siyasi ve ahlaki zaferi” olarak niteledi. Yine de üçte bir oranında kayıplara rağmen Meclis’te en büyük Sünni blok, Hariri tarafından temsil ediliyor.

Seçimlerin Kazananları ve Kaybedenleri

Müstakbel Hareketi tarihi bir yenilgi aldı. Kimi Şii yorumcular bunu Hariri ailesinin siyasi hayatının bitişi olarak yorumlasalar da bunun erken bir değerlendirme olduğu açık. Bununla birlikte Sünni seçmen sandığa gitmek yerine pikniğe gitmeyi yeğledi. Hariri ve ailesine bir ders vermek istedikleri de yapılan yorumlar arasında. Müstakbel Hareketi, Sünni kesimin ağırlıkta olduğu bölgelerde oylarını Hizbullah yanlısı rakip Sünni oluşum ve kitlelere kaptırdı. Beyrut’un bazı bölgelerinde Trablus gibi Sünni ağırlıklı şehirlerde büyük oy kaybına uğradı. Sünni kesimin Hariri ailesinin siyasi temsil düzeyinden ve performansından memnun olmadığı su götürmez bir hakikat. Suriye olaylarında bir varlık gösteremedi. Uzlaşma adına Hizbullah’a taviz üzerine taviz verdi. Bu da Sünni kitleleri sandığa küstürdü. Lübnan’da Hizbullah yanlısı El Ahbar gazetesi seçim sonuçlarını Hariri için bir tokat hatta şamar olarak nitelendirmiştir. Bu doğru olmakla birlikte, ulusal ve bölgesel çapta Saad Hariri’nin yediği tek tokat değil elbet. Babasının muhtemel katilleri olan Hizbullah-Suriye ortaklığına tahammül ederek ve onlara taviz üzerine taviz vererek esasında kendisini şamar oğlanı haline getirmiştir. Suudi Arabistan’ın bıçkın Veliahtı Muhammed Bin Selman’ın Hariri’yi sarayda alıkoyması ve hürriyetini tahdit ederek istifaya zorlaması, karizmasındaki son artıları da alıp götürmüştür. Hariri’nin durumunu en güzel özetleyen ifade, Arap Şairi Mütenebbi’nin şu mısralarıdır: “Men yehun yeshelu’l hevanu aleyh/Vema licürhin bimeyyitin ilamu” Kim aşağılanmayı kabul ederse aşağılanmaya alışır/Yara ölüyü acıtmaz, ölü yaranın acısını hissetmez.

Zincirleme bir biçimde İran ve ortakları karşısında sürekli olarak geri çekilen Saad Hariri bu duruma alışmıştır. 1982 yılından itibaren Hizbullah’ın yıldızı parlarken Sünniler güneyde İsrail karşısındaki direniş hattından sökülmüşlerdir. Suriye rejimi ve İranlı ortaklarının marifetiyle İsrail karşısındaki direniş denkleminden dışlanmışlardır. Daha önce Suriye’ye kafa tutan Tevhid Hareketi Lideri Şeyh Said Şaban ve oğlu Bilal, Suriye rejimi karşısında havlu atmış ve ardından Suriye-İran ortaklığının gölgesine sığınmıştır. Saad Hariri’den önce aynı aşağılanmaya Sünnilerin tarihi liderlerinden Fethi Yeken de ‘direniş/mukavemet hattı’ hatırına katlanmıştır. Şam’da Muhammed Said Ramazan el Buti de mezhep konusundaki hassasiyetini Şia noktasında siyaseten aşmış ve kendisinin Nasrallah’ın bir parmağı bile etmeyeceğini söylemiştir. Buti’nin bu sözleri muvacehesinde, 7 Mayıs (2018) seçimleri sonrasında İsrail Eğitim Bakanı Naftali Bennett, Hizbullah’ın Lübnan’a askeri alandan sonra siyasi alanda da egemen olduğunu ve Lübnan’ın Hizbullah örgütü ile eşitlendiğini söylemiştir.

Hizbullah Suriye meselesine boğazına kadar battığı halde tek yanlı olarak Saad Hariri, Lübnan olarak kendini Suriye cephesinden uzak tutma, kendini geri çekme ‘en’neyü binnefs/self-distancing’ politikası izleyeceklerini söylemiştir. Hizbullah bütün varlığıyla Suriye olaylarının içinde ama Lübnan Başbakanı Hariri ülkesi adına Suriye olayları karşısında komşu ülkeye karışmama ve kendini uzak tutma politikası izleyeceklerini söylemiştir. Hizbullah’ı devlet içinde devlet konumuna yükselten silahların müsaderesi konusunda da topu taca atmıştır. Daha doğrusu Hizbullah’ın silahını teslim almak yerine ona teslim olmuştur. Zira Hizbullah, Yemen’de Husilerin 2014 yılında Sana’ya yaptıkları gibi ondan yedi yıl evvel 2007 yılında Beyrut’a silahlarla inerek şehri basmıştı. Bu suretle Husilere model olmuş ve örneklik sergilemiştir. Bu belirli kesimlere, ‘ istediğimiz anda tekrar aynısını yapar ve ülkeye el koyarız’ mesajı vermektir. Suriye konusunda kendi kendini tutma ve oto kontrol uygulama politikasına mümasil Hizbullah’ın silahı konusunda da Saad Hariri’nin başka bir parlak fikri var. Hizbullah’ın silahı meselesinin diyalog üzerinden bölgesel zeminde çözülmesi. Elbette birisinin, ‘sahi, bu nasıl olacak?’ diye sorması gerekmez mi?

Esat Kovulduğu Lübnan’a Meclis Kapısından Geri Döndü

1975/1976 yılında Lübnan’a barışı koruma adına giren Esat rejimi ve ordusu bu ülkeye askeri varlığı ve istihbaratı ve siyasi kollarıyla çöreklendi. Kissinger ve ABD, Golan Tepelerinin kaybedilmesine karşı sus payı olarak baba Esat’a Lübnan’ı altın bir tepsi içinde sunmuşlardı. 2003 işgalinden sonra ABD’nin Irak’ı Şiilere ve İran’a altın bir tepsi içinde sunması gibi. Refik Hariri’nin öldürülmesinin akabinde uluslararası tepkiler ve BM Güvenlik Konseyi’nde alınan kararla birlikte 2005 yılında Suriye askerleri ve istihbarat unsurları bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. İçerideki Suriye yanlısı siyasetçiler de eski güçlerini kaybetmişlerdi.

2011 sonrası kanlı süreçten yedi yıl sonra Hizbullah, Suriye’de rejim lehindeki askeri kazanımlarını Lübnan seçimlerinde siyasi yatırıma tahvil etmiş oldu. Bu sonuç, ülkedeki siyasi dengeleri Suriye lehine tersine çevirdi. Sözgelimi 1975 ile 1990 arasında Suriye’nin Lübnan’daki güçlü adamı ve istihbarat elamanı Cemil Seyyid yeni dönemde Meclis’e seçilmiştir. Cemil Seyyid içeride ve dışarıda kötü bir nama sahip ve bu yüzden Suriyeli muhalif isimlerden Muhyiddin Lazkani tarafından, seçilmesi George Orwell’in Hayvanlar Çiftliğine gönderme ile değerlendirilmiştir. Mısır’da Sisi’nin darbenin akabinde seçilmesi de yine George Orwell’in 1984 kitabına atıfla değerlendirilmiştir. Suriye yanlısı eski başbakanlardan Ömer Kerami’nin oğlu Faysal Kerami de yeni Meclis’e seçilenler arasında yerini aldı. Yine Sünni kesimde Cemaat-ı İslamiye’nin karşı ağırlığını temsil eden dini grup Ahbaş tayfası da bu seçimlerde parlamentoya birden fazla vekil sokmayı başardı. Lübnan’da eski tas eski hamam!

Bu seçimlerin en büyük kaybedeni Hariri ve Müstakbel Hareketi olmuştur. Hristiyan kesimden ise Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı olan damadı Gebran Bassil ve partisi Özgür Vatansever Hareketi bu seçimlerde kısmen oy kaybı yaşamıştır. Dürzi kesimlerde en fazla oy kaybeden blok ise Hizbullah müttefiki ve İlerici Sosyalist partisi rakibi Viam Vahhab olmuştur. Dürzi kesimde İlerici Sosyalist Parti şahsında veya kimliğinde 14 Mart bloğu seçim mevsimini fire vermeden kapatmış hatta ilave kazanımlar elde etmiştir. Dürzi kesimde Velit Canbolat ve oğlu Timur başarılı bir grafik çizerek 8-10 arasında bir milletvekili sayısı elde etmeyi başarmıştır.

Buna karşın, Suriye ve Hizbullah müttefiki olan Dürzi kesimden Arap Birlik Hareketi Başkanı Viam Vahhab, 8 Mart bloğunun amiral gemisi Hizbullah içinde bazı kesimlerin kaybetmesi için ellerinden geleni esirgemediklerini, aleyhinde entrika çevirdiklerini söyleyerek şimşekleri üzerine çekmiştir. Lübnan genelinde seçimlerin iki galibi Şii bloku temsilen Hizbullah ile Emel olmuştur. Şiilere tahsis edilen 28 sandalyeden 26’sını alarak tulum çıkarmışlar, rekor kırmışlardır. Özgür Vatansever Hareketi dışında Direniş Seçeneği veya 8 Mart bloğunu temsilen Hizbullah’ın, müttefikleriyle birlikte elde ettiği sandalye sayısı 56’yı bulmuştur. Gebran Bassil’in Özgür Vatansever Hareketi ile birlikte Hizbullah-Emel ortaklığı ve müttefiklerinin 128 sandalyelik Meclisteki koltuk sayıları 67 sayısını buluyor.

Bununla birlikte anayasayı değiştirmeye imkân veren üçte ikilik bir çoğunluğa ulaşabilmiş değiller. Fransızlardan kalma anayasaya ve onu tamamlayan Taifi Antlaşmasına göre Lübnan başbakanı Sünni kesimden biri olmak zorunda. En büyük Sünni blok da yine Hariri tarafından temsil edilmektedir. Hristiyan kesimlerde seçimin galibi ise oylarını en az ikiye katlayan Lübnan Güçleri ve Lideri Semir Caca olmuştur. Yeni Meclis’te sandalye sayısını bir sıçrama ile 7’den 15’e çıkarmayı başarmıştır. Bu demektir ki Hariri dışında 14 Mart bloğunu temsilen Velit Canbolat ile Semir Caca iyi bir seçim kampanyası atlatmışlardır.

Beyrut Şii Oldu!

Şii sokağı seçim sonuçlarını taşkınlığa varan çeşitli sloganlar eşliğinde kendisine göre kutlamıştır. En fazla dikkati çeken hususlardan birisi sokağa inen Şii kitlelerin zafer naraları atmaları ve ‘Beyrut Şii oldu/Beyrut Saret Şiiyye ’ avazlarıyla meydanları inletmeleridir. Sokakta taşkınlık yapan Şii kitleler bununla da kalmamış aynı zamanda Saad Hariri yandaşlarının taşıdığı seçim afişlerini, pankartlarını yırtmışlar ve Refik Hariri heykeline de saldırmışlardır.

Abdulmünim Zeyneddin adlı twitter hesabı kullanıcısının da belirttiği gibi İran eksenli Şii kitleler Irak’ta ‘ Anbar’dan Kerbela’ya hepimiz Hüseyincileriz’ sloganı atarken Suriye’de şu sloganı tercih ediyorlar: Ali Senin İçin Şam’ı da Yakarız!’ En son Beyrut’ta da ‘Beyrut Artık Şii oldu’ sloganını atmışlardır.

Lübnan Seçimlerinin Bölgesel Kaybedenleri

Kimileri ilk başta bölgesel düzeyde Lübnan seçimlerinin iki olağan kaybedeni var diye düşünebilir.Bununla birlikte derin bir nazar bu düşüncenin yüzeyselliğini ortaya koyacaktır. Bölgesel anlamda Suudi Arabistan Lübnan seçimlerinin baş kaybedenidir. İran tabana yatırım yaptığından bölgesel düzeyde kazanan ülke konumuna geldi. Bununla birlikte Suudi Arabistan tavana yatırım yaptığından zaten gemileri yakmıştı. Zira baba Refik Hariri’den oğul Saad Hariri’ye kadar, Suudi Arabistan’ın Lübnan’daki gözdesi Hariri ailesi idi. Bununla birlikte Refik Hariri’nin Şam-Tahran gergefinde ortadan kaldırılmasıyla birlikte Hariri ailesi inişe geçti. Saad Hariri bir varlık gösteremiyor ve Sünnilerin siyasi kazanımlarını koruyamıyordu. Düşük performans sonucu Muhammed Bin Selman onu istifaya zorladı. Bununla birlikte adım geri tepti ve Saad Hariri geri döndü. Lakin artık üzerinde bölgesel bir şemsiye ve patron bulunmuyor. Suudi Arabistan Lübnan’da kaybetmişse de bunun vakti saati seçimlerden önceye rastlamıştır. Seçimlerle bir alakası yoktu. Saad Hariri seçimlerde üstün başarı gösterseydi durum yine değişmeyecekti. Hameney’in danışmanlarından eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti, Lübnan seçim sonuçlarının Suudi Arabistan’ın komplolarını başarısız kıldığını ve İsrail’e de gereken cevabı verdiğini ileri sürmüştür. Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı da gönüllü sürgününde yaptığı değerlendirmede bölgesel anlamda seçim sonuçlarının İran’ın zaferi Suudi Arabistan’ın da hezimetiyle sonuçlandığını kayda geçirmiştir.

Bununla birlikte Suudi Arabistanlı istihbaratçı geçmişi olan emekli General Enver Aşki, Saad Hariri’nin Suriye ile ilgili ifadesini (En’neyu binnefs) Suudi Arabistan’ın Lübnan politikasına uyarlıyor. Hariri Sünnileri Suriye’den uzak tutarken Suudi Arabistan adına Enver Aşki de Lübnan’a aynı şekilde, aynı anlayışla mukabelede bulunacaklarını söylüyor. Lübnan işlerinden el etek çekeceklerini ima ediyor. Bununla birlikte bu seçim sonrasında Suudi Arabistan’a; Bizans Kralı Hirakliyus’un Suriye’ye, Gırnata Kralı Ebu Abdullah Muhammed’in de Endülüs’ün son parçasına veda etmeden önceki son ifadelerini hatırlatılıyor: Bu seni son görüşüm olabilir! Bu baptan olmak üzere kimileri ülkedeki Suudi Arabistan nüfuzunun solduğunu ve belki de ilelebet geriye dönüşü olmayacağını söylüyorlar.

İsrail’e Gelince…

İsrail meseleye bir yüzeyden bir de derinden bakıyor. Yüzeyden bakılınca gelişmeler kaygı verici. İran İsrail’in dibine kadar sokulmuş vaziyette. Nitekim Milli Eğitim Bakanı Naftali Bennett İran’ın diplerine kadar sokulduğunu ve Hizbullah üzerinden Lübnan’ı yuttuğunu ileri sürmüştür. Lakin meseleye daha serinkanlı bakanlar da var. Haaretz gazetesinin deneyimli yazarlarından Zvi Bar’el farklı düşünüyor ve İsrail’in kuzey sınırlarında güçlü bir muhafıza, koruyucuya ihtiyaç duyduğunu ve bunun da Hizbullah’tan başkası olamayacağını söylüyor.1Bu söz tersini duymaya alışmış olanlar için garip ve hatta hilafı-ı hakikat gelebilir. Bu sözü ciddiye almayanlar Lübnan’da bir 1982 öncesine yani Hizbullah öncesine baksınlar bir de 1982 sonrasına baksınlar. Zvi Bar’el’in ifadesiyle ne kastettiği anlaşılacaktır.

Şii milislerin bölgeye ve sınıra el koymasıyla birlikte İsrail sınırı güvenli veya en azından daha güvenli hale gelmiştir. 1973 sonrasında Suriye-İsrail sınırları veya Kunaytıra-Golan Tepeleri hattında fedai eylemleri Esat rejimi sayesinde bıçak gibi kesilmiştir. Sınır hattı yatışmıştır. 1982 sonrasında da -2006 yılı kapışması bir istisna sayılırsa- Lübnan-İsrail sınır hattı Hizbullah sayesinde stabil hale gelmiştir.

Nitekim Hasan Nasrallah Meyadin Kanalı’na yaptığı bir konuşmada Dick Cheney’in kendilerine anlaşma teklif ettiğini ama kabul etmediklerini açıkladı. Subhi Tufeyli’ye göre kazın ayağı öyle değil. Hizbullah’ın ilk genel Sekreteri olan SubhiTufeyli arazlardan yola çıkarak aksine Hizbullah ile ABD’nin anlaştığını ve bu anlaşma sayesinde İsrail hariç örgütün bölgesel jandarma haline geldiğini savunmaktadır.2 Hiçbir şey göründüğü gibi değil.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir