Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Belgeler Işığında Apoletli Medya ve BÇG

O günleri hatırlarsak Çiller’in mitingde söylediği sözler üzerine TSK’nın başlattığı kampanya devreye sokulmuştu. Askerliğini çavuş olarak yapan bazı vatandaşlar Çiller hakkında dava açmış, bazı dernekler tepki açıklamaları yapmıştı. 28 Şubat medyası da kampanyaya sınırsız destek vermişti.

Karargâhta Hazırlanan Haberler!

28 Şubat davasında karar yaklaştıkça, cunta karargâhı üyeleri suçlarını perdelemek için savunmalarında her türlü yalana başvurmaya devam ediyor. Yasadışılık ise ortada ve hiçbir yalan bunu perdeleyemez. Perdelenmesi mümkün olmayan bir gerçek de malum medya ile BÇG’nin ittifakı. Şöyle ki Genelkurmay Harekât Başkanlığı’na bağlı olan Psikolojik Harekât Dairesi Faaliyetleri Raporu, 28 Şubat döneminde TSK’nın yasadışına çıktığını belgeliyor. Faaliyet raporunda yer alan ‘Yasal Olmayan Faaliyetler’ başlığı TSK’nın kendini deşifre etmesine yetiyor. ‘Yasal Olmayan Faaliyetler’ başlığı altında Genelkurmay Harekât Başkanlığı’na bağlı olan Psikolojik Harekât Dairesi’nin malum medya ile derin ilişkisi de ortaya çıkıyor. Raporda, Genelkurmay’da Refah Partisi aleyhine masa başı üretilen haberlerin malum medyaya verildiği ve yayınlatılmasının sağlandığı belirtiliyor. Genelkurmay’a yakın gazetecilere sipariş üzerine yazılar yazdırıldığı da açıkça ifade ediliyor. En fazla yararlanılan gazetecinin ise F.Ç. olduğu belirtiliyor. Ancak darbenin askeri ayağı yargı önünde hesap verirken; onlara zemin hazırlayan söz konusu isimler halen köşelerinde millete parmak sallamaya devam ediyor. Şubat döneminde TSK’nın yasadışına çıktığını belgeleyen faaliyet raporunda öne çıkan başlıklara bakalım:

-“Refah partisi aleyhine bazı haberler hazırlayarak basına vermek ve yayınlanmasını sağlamak. Şu ana kadar bu dairede hazırlanan 20’den fazla haber gazetelerde yayınlandı.”

(O haberler arşivlerde. Haberlerde imzası bulunanlar aramızda. Sadece 28 Şubat sürecinde hesap sorulmadığı için Gezi kalkışması, 7 Şubat MİT krizi, 17/25 Aralık küresel operasyonunda da aktif görev aldılar. Dün olduğu gibi bugün de isnat etme, yaftalama, sahte istatistik/veriler üzerinden toplumun düşünce sistemini etki altına almaya çalışıyorlar. Halkı kışkırtmaya, galeyana getirmeye, manipüle etmeye, etkilemeye ve algı oluşturmaya yönelik organize haberlere imza atmaya devam ediyorlar.)

-“Genelkurmay’a yakın olarak görülen bazı gazetecilere konu verilerek ‘yazın’ ricasında bulunuldu. RP’nin kapatılmasını destekler mahiyette yazarlara kullanabilecekleri psikolojik harekât temaları verildi. F.Ç. her hafta bir gün mutlaka Genelkurmay’a uğruyor. Kesinlikle Genelkurmay’ın sözünden çıkmıyor. Ayrıca S.Ö. da Genelkurmay’a yakın olarak biliniyor.”

(Topluma ise bu isimler halen gazeteci olarak sunuluyor. Doğal olarak onlar da halen ulusal güvenliği tehdit eden, milli iradenin tecellisini engellemeye yönelik her türlü faaliyeti haberleştiriyor, köşelerine taşıyor, seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmak ve işlevsiz kılmaya yönelik yazılan tüm senaryolarda rol alıyorlar.)

-“Refah Partisi için raporlar hazırlanıyor. Bu konudaki bilgiler basına sızdırılıyor. Geçen yıl Refah Partisi hakkında bir broşür hazırlanarak basına gönderildi.”

(Halen hepsine tanıklık etmiyor muyuz? İçeriği boşaltılmış, gerçekten uzaklaştırılmış, dezenformasyona uğramış bilgiler geniş kitlelere ulaştırılarak, AK Parti hedef alınmıyor mu?)

Genelkurmay’ın 28 Şubat postmodern darbesindeki işbirlikleri ve hizmetleri dolayısıyla teşekkür belgesi gönderdiği 40 gazeteci var ki isimlerini tek tek yazmayalım.

Teşekkür belgesi de üst yazısı da isimleri de savcıların elinde var.

Topyekün Çiller’e Saldırı

Yine belgeler incelendiğinde, eski DYP lideri Tansu Çiller’in, 1997’de Samsun’daki bir mitingde kullandığı sözleri sonrasında TSK’nın büyük bir kampanyaya imza attığı görülüyor. Çiller, 24 Eylül 1997 tarihli mitingde, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ı hedef alarak, ‘Bugüne kadar ara rejim oldu, atanmışlar oldu, ama hiçbir zaman seçilmiş bir siyasi partinin genel başkanı, onbaşı olma şerefsizliğini göstermedi.’ demişti. Bu sözler üzerine harekete geçen Genelkurmay’ın birliklere kampanya kontrol formu gönderdiği görülüyor. Kontrol formunda Çiller’e karşı yapılacak kampanyada izlenecek yol haritası anlatılıyor. Kampanyaya emekli subay ve astsubay dernekleri ile gazi derneklerinin iştiraklerinin sağlanması talep ediliyor. Bu derneklerin yanı sıra evlatları askerde olan aileler, onbaşılar, subay ve astsubaylar, onbaşılar ve çavuşlu isimli köylere ulaşılarak tepki göstermelerinin sağlanması isteniyor. Yapılacak açıklamalar hakkında da detaylı bilgi verilirken, DYP Genel Merkezine ait tüm iletişim bilgileri de veriliyor.

O günleri hatırlarsak Çiller’in mitingde söylediği sözler üzerine TSK’nın başlattığı kampanya devreye sokulmuştu. Askerliğini çavuş olarak yapan bazı vatandaşlar Çiller hakkında dava açmış, bazı dernekler tepki açıklamaları yapmıştı. 28 Şubat medyası da kampanyaya sınırsız destek vermişti.

BÇG’yi Deşifre Etti, Hedef Oldu

Cuntacıların, 19 Eylül 1997 tarihinde bir gazetede yer alan demecinden dolayı eski Bakanlardan Mehmet Gölhan hakkında da psikolojik harekât başlattığı biliniyor. Genelkurmay 2. Başkanının emri olduğu ortaya çıkan skandal belgede Mehmet Gölhan’ın gazeteye verdiği demeçte, “Devlet içinde örgüt var. İşte size çete: BÇG (Batı Çalışma Grubu)” dediği belirtiliyor, Genelkurmay II. Başkanının emri hatırlatılarak, bu sözler üzerine ivedi mektup kampanyası başlatılması isteniyor. Bu konudaki mektupların akşam saat 16:00’ya kadar komutanlığa ulaştırılması istenen belgede, psikolojik harekatta kullanılacak temaların da çıkartıldığı görülüyor. Belgede, yazılacak olan mektuplarda “Kullanılacak Temalar”ın ilk maddesinin “Milli Savunma Bakanlığı yapmış bir kişi olarak nasıl böyle bir ithamda bulunabilirsiniz?” sorusu olduğu görülüyor. Mektuplar basına sızdırılıyor; karalama kampanyası medya eliyle de yürütülüyor.

Direnen Medyaya Psikolojik Harekât Emri

Cunta karargâhının medyaya yönelik psikolojik harekât talepleri ise hiç bitmedi. “İrtica İle Mücadele Stratejisinin Belirlenmesi” konulu belgede, darbe sürecine direnen sağduyulu gazetelerin üstüne gidilmesi isteniyor. Belgede, “Söz konusu medya için kapsamlı bir psikolojik harekât uygulanması, bunun için gerekli teşkilatın kurulması gerekiyor.” ifadelerine yer veriliyor.

1998 yılının Haziran ayında yayınlanan emirde, mütedeyyin kesimin takibi ve sağduyulu gazetelerin etkinliğini azaltmak için ise yapılması gerekenler şu şekilde ifade ediliyor: “Başbakanlıkça kurulmuş olan Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu ile il ve ilçelerdeki Denetim Kurullarının güçlendirilmesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir.”

Tek Tek Medyayı Fişlemişler

Elbette bu kadar da değil. Bu işin uygulamasına da şahitlik ediyoruz. Elimizdeki belgeye göre TV kanalları askeri istihbarat tarafından takip altına alındığını ve yöneticilerinin tek tek fişlendiğini görüyoruz. Yayın akışında dini programlara yer veren kanalların “tehlikeli” olarak yansıtıldığına, İçişleri Bakanlığına gönderilen yazı ile haklarında işlem yapılması istendiğine şahitlik ediyoruz. Dönemin İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner imzalı “RTÜK tarafından yerel TV’lere frekans tahsisi” konulu belge ile televizyon kanalları hakkında yapılan fişlemenin İçişleri Bakanlığına gönderildiği görülüyor. Söz konusu kanalların sahipleri ve çalışanları hakkında kişisel bilgilere yer verilen belgede, yayın politikalarıyla alakalı geniş kapsamlı bilgi verildiği görülüyor. Korgeneral Saner tarafından İçişleri Bakanlığına gönderilen belgede, “Konunun öneminden dolayı gerekli işlemin yapılmasının ülke menfaatine olacağı değerlendirilmektedir.” ifadelerine yer veriliyor. Söz konusu kanallar hakkında düşülen notların ise, “Siyasi İslam yanlısı”, “Muhafazakar”, “Milliyetçi Muhafazakar”, “Dini yayın yapar”, “Refah Partisine yakın”, “DYP desteği var”, “Ülkücü” ve “PKK sempatizanı” şeklinde olduğu görülüyor.

Bu kanalların yakinen takip edilmesi ve haklarında işlem yapılması istenen belgede, tersten fişlemelerin yapıldığı da görülüyor. Adeta TSK tarafından kefil olunan söz konusu kanalların yayın politikası anlatılırken şu ifadelere yer veriliyor:

-Çağdaş, demokrat ve laik.
-Bağlantısı yok, liberal bir yayın politikası benimsenmiş.
-Sosyal demokrat, illegal yapılarla ilgisi yok.
-Magazin ve müzik programlarına yer verir, illegal unsurlarla ilişkisi tespit edilmedi.

TSK tarafından İçişleri Bakanlığına gönderilen belgede, söz konusu kanalların tahmini izleme potansiyeli çıkartılmış, kaç bin nüfusa sahip olan bir bölgeye yayın yaptığı kayıt altına alınmış, ihale bedellerine yer verilmiş ve ödeme yapılırken hangi bankalardan kredi çekildiğine kadar bildirilmiş. TV yöneticilerinin haklarında açılan davalar hakkında da detaylı bilgilere yer verilirken, TV sahiplerinin maddi kaynakları gözlem altına alınmış. Yazık. Bugünlerde sıkça basın özgürlüğünden söz edenlerin gündemine ise bu fişlemeler hiç girmemiş.

Emniyet Boş Durmamış

Şunun da altını çizelim, fişleme yapıp mağduriyet üreten tek kurum TSK değil. O dönem Emniyet de var. Tüm illerdeki emniyet müdürlüklerine gönderilen 07 Temmuz 1998 tarihli ‘Gizli’ mühürlü planda, fişleme faaliyetlerinde eğitim öğretim kurumlarında görevli bazı personelden faydalanıldığı görülüyor. “Yavuz PH Planı”nın uygulamaya sokulduğu belirtilen belgede, planın devreye sokulma gerekçesi laikliği korumak olarak açıklanıyor. Emniyet mensupları tarafından icra edilecek faaliyet programının neler olduğunun bildirildiği belgede, gönderilen fişleme formlarının ivedi doldurulup rapor haline getirilerek Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekât Daire Başkanlığına teslim edilmesi isteniyor.

Belgede, planın uygulanmasında sürecin zedelenmemesi için gizliliğe riayet edilmesi, yetkisiz şahıs ve kurumlara açıklanmaması isteniyor.

“Yavuz PH Planı” kapsamında yapılacak faaliyetlerden bazıları şunlar:

-İrticaya karşı personelin bilgilendirilmesi.
-Kamuoyunun aydınlatılması.
-Laiklik konusunda personele eğitim.
-Yapılacak tüm faaliyetlerde TV, radyo, gazete, seminer gibi yöntemlerden faydalanılması.
-Aydınlatma için bilim adamlarından destek alınılması.
-İrticai faaliyetlere karışanlar hakkında yasal işlem yapılması.
-Kıyafet genelgesinin uygulanmasının sağlanması.
– İrticai faaliyetlerde bulunan vakıf, dernek, yurt, Kur’an Kursu, şirket ve camilerin takibi ve kontrolü.

Daha Fazla