Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Mimarlık – İnanç Bağlamında Ahşap Evlerimiz

O cumbalı, kafesli ahşap evlerimiz yaklaşık altmış yetmiş yıl öncesine kadar İstanbul’un mimari dokusunu meydana getiren en önemli unsurlardandı.

Dün ve Bugün

Evlerimiz… Kimi zaman yenilenmiş, korunmuş olarak ama çoğu zaman da direnir bir biçimde karşımıza çıkar, ahşap evlerimiz. Bugün, şehirlerimizin hızla yitirilmeye yüz tutmuş duyarlığını yaşatmak istercesine, çağımızın acımasız betonlaşmasına karşı ayakta kalabilmenin onurlu mücadelesini verirler tek başlarına. Hele de İstanbul’da. Ahmet Muhip Dıranas da “Yağma” şiirinde, bir anlam veremediği bu betonlaşmaya dikkat çekiyor:

Boğaziçi, daha sağken gömülmek
İçin dönüşmüş beton mezarlara;
Bir hippi kız, bir deccal, şimdi Bebek
Koylarında ilham, arsız, farfara.

Her şey değişiyor, kalbimiz bile,
Ama yüzyıllarla besli bir şehir
İnsan yaşamından daha da hızla
Bunca çabuk nasıl yok olabilir?

(Dıranas, 1988: 177-178)

O cumbalı, kafesli ahşap evlerimiz yaklaşık altmış yetmiş yıl öncesine kadar İstanbul’un mimari dokusunu meydana getiren en önemli unsurlardandı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”de bu konudaki tespitleri şöyledir: “İstanbul’un asıl iç manzarasını şehnişinleri, cumba ve çıkmalarıyla, saçak ve sayvanlarıyla, bir kadife gibi yumuşak çizgileri ve süsleriyle çok renkli olan bu sivil mimari yapardı. Yazık ki bu mimariden pek az şey kaldı.” (Tanpınar, 2008: 158) Ahşaba dayalı bu mimari, 1950’lerden itibaren büyük bir hızla yerini beton yığını apartmanlara, bugünlerde ise gökdelen ve rezidanslara bırakmaya başladı. Topluma açık fakat içinde oturan sahiplerine kapalı bu yapılarda yaşamak zorunda bırakılan günümüz insanı, içine düştüğü yabancılaşma yüzünden insan ilişkilerini, dostluğu, komşuluğu, tabiatı ve tarihi bugün bir özlem duygusuyla, nostaljik bir yaklaşımla anmaktadır. Oysa tarih şuurundan, estetik anlayışından ve korumacılıktan uzak bu imar hareketi, çarpık kentleşme bir medeniyet sorunudur. İnsanımız bugün çocuğun, ailenin, yaşlıların ve engellilerin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak bu şehirleri ve yapıları, bunları meydana getiren zihniyeti çok iyi tanımalı, tahlil etmeli ki medeniyet seçimini sorgulayabilsin, gözden geçirebilsin. Dünkü evlerimizin kulluğu odak noktası alan bir uygarlığın simgeleri; içinde oturacakların inançlarını, zevklerini, hassasiyetlerini yansıtan ve komşu ilişkilerini öncelemeyi görev kabul eden bir anlayışın ürünü olarak bol ışıklı, sağlıklı ve temiz bir çevre dokusuna sahip olmaları ne kadar doğalsa bugünkü evlerimizin ve şehirlerimizin bencil, yağmacı, günübirlikçi ve sömürücü bir düşüncenin uzantısı olma konumunda çevreden kopuk ve hatta çevreyi inkâr ve ona isyan edercesine saygısız, kaba, sağlıksız ve de kendi yaptığına tapınan bir zihniyetin ürünü olarak insanını sıkboğaz etmesi ve huzursuz kılması da o kadar doğaldır. (Kırıkçı – Büyükçolak, 1993: 5) Çünkü bu, bir medeniyet sorunudur.

Devamı Yörünge Dergisi 1. Sayısında (Ekim/2017)

Daha Fazla